Başbakan'ın, benim de aralarında yer aldığım bir grup gazeteci ile Dolmabahçe'deki görüşmede varlığını duyurduğu , 'Islak imzalı mektup' bir gerçeği hatırlamamıza neden oldu.
'Barışmayı bilmeyenler kavga etmemeli.' Birileri kavga ederken birilerinin de kavgayı durdurma ve sulhu temin etme adına yollara düştüğünü bu vesile ile öğrendik.
Meslek büyüklerim Fehmi Koru ile Alaattin Kaya'nın Cumhurbaşkanı-başbakan ve Hocaefendi arasında yürüttüğü trafikten söz ediyorum.
Fehmi abi, köşesinde nasıl gidip geldiğinden tutun, uçak biletini kimin aldığına kadar birçok ayrıntıyı okuyucularıyla paylaştı.
İyi de yaptı.
Böylece yazılanlardan her ayrıntısına özen gösterilen bir süreç yaşandığını gördük.
Krizin çözülmesi adına kiminle görüşülmesi gerekirse görüştükten, Pensilvanya'dan, 'Sulhname' ile döndükten sonra bazı yaşananlar tuhafına gitmiş olmalı Fehmi abi'nin.
'Öyle veya böyle; ortada bir çelişki olduğu açık...' diyordu.
7 Ocak tarihli,' bir kuşkumuz var' başlıklı yazısında.
Önce o kuşkuyu takip etmekte yarar var.
' Fethullah Gülen Hocaefendi'nin kendi imzasını taşıyan 'mektup' ile verdiği mesaj, birkaç gün sonraki savcı-yargıç-medya çıkışıyla bir başka yönden de ters düşüyor: Kendilerine yönelik suçlamaları haksız bulan mektupta, başka cemaatler de olağanüstü saygılı ifadelerle anılıyor ve yarın onların da benzer suçlamalara muhatap olabileceğine dikkat çekiliyor...
Engellenmeseydi 25 Aralık'ta gözaltına alınacaklar arasında, Fethullah Gülen'in 'olağanüstü saygılı' ifadelerle ismini andığı bir başka cemaatin önde gelenleri de yer alıyor halbuki...
Gerçekten tuhaf bir çelişki bu...'
Önemli ama tek çelişki bu değil
elbette ki.
Fehmi Koru, aynı yazısında, 'İyi de' demek suretiyle diğer çelişkiye de dikkat çekmişti.
'İyi de, mektubun kaleme alınışı üzerinden henüz birkaç gün geçmişken, 25 Aralık'ta, yeni bir gözaltı furyası yaşatılmak istenmesini, bir savcının kendini ortaya atarak hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalışmasını, onun bu gayretine Câmia ile irtibatı bilinen gazeteler ve televizyon kanallarıyla kalemlerin destek çıkmasını nasıl açıklayabiliriz?'
Önemli soru.
Çünkü olayın başından beri çözmeye çalıştığımız bir çelişki bu.
Çelişkilerin peşlerine soru işaretlerinin çengellerini astıktan sonra, asıl paylaşmak istediğim bilgiye gelelim.
O da, Fehmi Koru ve Alaattin Kaya'nın Ankara-Pensilvanya arasında çıktıkları yolculukta yalnız olmadıkları.
Şaşırtıcı geldi değil mi?
Fehmi Koru hiçbir yazısından bir üçüncü kişiden söz etmemişti.
Üçüncü kişi bilinçli olarak mı saklandı yoksa bilinmesi istenmedi mi diye düşünmeyin.
Hem öyle gizemli bir hava verme niyetinde değilim.
Fehmi Koru ile Alaattin Kaya sulhu temin etme adına yola çıktıkları sırada bir başkası da onlardan bağımsız olarak bir trafik içine girmişti.
Islak imzalı olarak hazırlanan mektuba sahip olan üçüncü kişi de diyebiliriz kendisine.
Hatta mektubun bir kopyası da ondaydı demek daha doğru olur.
17 Aralık fırtınasının estiği günlerde sulhu temin etme adına devreye giren isimlerden biri.
Gülen hareketi adına temsil yetkisi olan ilk bir iki isimden birisi.
Fatih Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan dersem ne denli önemli bir isim olduğu daha iyi anlaşılır.
Prof. Dr. Şerif Ali Tekelan bu süreçte Pensilvanya ile Çankaya arasında gidip geliyor. Trafikte aktif bir rol oynuyor, Cumhurbaşkanı ve Hocaefendi ile görüşüyor.
Fehmi Koru ile Alaattan Kaya'nın kapalı zarf içinde sundukları mektubun bir başka suretini sunuyor Cumhurbaşkanı'na.
'Biz bu işlerin bitirilmesini istiyoruz' diyor.
Ama ekliyor:
'Zaten kötü şeyler dolaşıyor. Başbakan'ın yakınları hakkında başka şeylerden söz ediliyor. Ama biz bunları duymak istemiyoruz'
Bu sözler farklı algılanıyor.
'Önce Sulhname sonra tehdit mesajı' türü yorumlara yol açıyor.
Ben ihtimal vermiyorum.
Başından beri, bu ateşi söndürmek ve sulhu temin etme adına kim bir adım attıysa hedef haline getiriliyor tezimde ise ısrar ediyorum.
(Yeni Şafak)