Partinin üyelerinin seçtiği başbakan adayı

Türkiye ve KKTC'de politikada bazen öyle olaylar oluyorki ne diyeceğinizi şaşırıyorsunuz.


KKTC'de bazıları partili olmayı "futbol takımı tutmak" gibi gördüklerinden partileri ile ilgili bir eleştiri yaptığınızda sizi hemen "düşman ilan edebiliyorlar".


Ya da bir partinin belli bir alanda icraatını destekleyip ardından gidişatından memnun olmayıp başka bir partinin ülke için hayırlı uygulamalarını desteklediğiniz de ilk hakaret "sen döneksin" oluyor. Halbuki demokrasilerde hiç bir şekilde "partilere mahkum olmak" zorunda değil vatandaşlar.


Almanya sosyaldemokrat partisi SPD'nin Berlin Kadın Kolları Başkanı Helga Müller, Almanya Federal Aile Bakanı Tatjana Maier'e "sizi çok takdir ediyor ve seviyorum. Güzel işler yapıyorsunuz" dediğinde bundan kimse rahatsiz olmaz. Helga Müller "dönek" ya da "hain' diye damgalanmaz. Çünkü bir bakan hangi partiden olursa olsun "iyi işler" yaptığında ülkeye hayırlı olduğundan takdir edilir. Aynı şekilde belediye başkanı ister sosyaldemokrat isterse hristiyandemokrat olsun önemli olan "icraatıdır". Ona muhalif olan partinin temsilcileri de yapılan iyi uygulamaları çekinmeden dobra, dobra överler.


Türkiye'de ise "sosyaldemokrat" aileye üye CHP'nin İstanbul Kadın Kolları Başkanı Yüksel Çavuşoğlu istifa etmek zorunda kaldı. Oysa TC Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin gerçekten partilerüstü saygı gören ve takdir edilen başarılı bir kadın politikacı. Türkiye gibi erkeklerin ağırlıklı olduğu siyaset dünyasında sadece milletvekili olduğu zaman da mecliste sevilen Fatma Şahin'i, CHP Kadın Kolları Başkanı Yüksel Çavuşoğlu'nun övmesi aslında mensubu bulunduğu partinin lehine bir davranış biçimiydi. Halkın gözünde puan kazanılacak bir davranış CHP'de istifaya neden oldu.


Avrupa'daki  sosyaldemokrat partilerdeki kadın politikacılar bu olayı anlayamamaktalar. Hangi partiden olursa olsun kadın politikacılar arasında (özellikle doğru işler temelinde) dayanışma en doğal olaylardan biri. CHP'nin "erkek" yöneticilerinin buna tahammülü yokmuş demekki.


Buna karşın kendisi "ben o dakikada onlara değil başkalarına" dedim dese de Hürriyet Gazetesi'nin olayı belgeleyen muhabirinin dakika, dakika kanıtladığı fotoğraflara göre "ordu mensuplarını sivil siyasete müdahale etmemekle" suçlayan yani "demokrasiyi ayaklar altına alan" bir davranış sergileyen yöneticiyi ise aynı parti istifaya zorlamıyor olsa gerekki o da görevinin başında.


Bu olayı da Avrupa'da hiç bir sosyaldemokratın anlamasına imkan yok.


Bu konuda 9 Kasım 2012 Cuma Günü İstanbul'da bir toplantıya katılan sosyaldemokrat politkacı Kemal Derviş aslında çok güzel bir ders verdi.


"CHP üyesiyim yani sosyaldemokratım ama iktidardaki mevcut hükümet çok çaba sarfetti, özellikle ekonomik, toplumsal ve demokratik alanda uzun süre çok ciddi ilerlemeler kaydetti. Bunu da söylemem gerekir. Ama maalesef Avrupa bu ilerlemeye içten bir karşılık vermedi. Bazı Avrupalılar bunu yaptı ama Avrupa, Avrupa olarak bu çabayı sarf etmedi ve yazık oldu' dediği için sosyaldemokratlığından hiç bir şey kaybetmedi. Tam tersine işinden anlayan, ülkesini seven bir sosyaldemokratın konuşması gerektiği gibi konuştu. Eleştirmesi gerekenleri de eleştirdi.


Bence politikaya bakışımız ve politik etik anlayışımız Kemal Derviş örneğinde olduğu gibi "önce ülkem, sonra partim" (Gerhard Schröder) olduğunda halkın politikaya olan güveninin arttığını da tespit edeceğiz.


Politikaya güvenin tüm dünya genelinde azaldığı bir dönemde Almanya Yeşiller Partisi hepimiz için örnek bir deneyimi başarıyla gerçekleştirdi.


2012 yılının Eylül ayında Almanya'da yapılacak genel seçimler için Yeşiller Partisi'nin başbakan adayları (bir kadın ve bir erkek olarak) ilk kez tüm parti üyelerine sunulan "mektupla yapılan" bir kampanya ile belirlendi. 60 bin üyesi olan Yeşiller Partisi'nin 36533 üyesinin katıldığı kampanyada en çok oyu Federal Meclis Grubu Eşbaşkanı Jürgen Trittin aldı. Trittin 'i % 71.9 ile seçen üyeler kadın aday olarak da meclis grubu başkan yardımcısı Katrin Göring-Eckardt'ı % 47,3 oy oranı ile seçtiler.


Yeşiller Partisi'nin "yıllardır üyelerce sevilmediğini iddia ettiğim" eş başkanı Claudia Roth ise ancak 26,2 oranında oy alabildi ve dördüncü oldu. Şimdi herkes gelecek hafta yapılacak olan Yeşiller Kurultayı'nda eş başkan Cem Özdemir'in yanında Claudia Roth'un aday olup olmayacağını merak ediyor. Bakalım Claudia Roth "Deniz Baykallık" yapacak mı?


Bir partinin Başbakan adayını tüm üyelerinin katıldığı bir seçim uygulaması ile belirlemesi gerçekten tam bir demokrasi örneği. "Toparlanıyoruz hareketinin önerileri arasında var mı?" bilmiyorum ama KKTC için de bu tip bir uygulamayı önermek sanırım halk tarafından sempati ile izlenecek bir gelişme olacaktır.