Ha kel Ali, ha Ali kel gibi mi? Biraz öyle!.. Terör, darbe ve örgütlü uyuşturucu suçlarında yargının yetki yetersizliği gibi bir zaafa uğramasından korkuluyor.
Öte yandan, biraz öyle değil!.. Çünkü söz konusu ‘özel yetki’ maddeleri Terörle Mücadele Kanunu’na aktarılırken bazı daraltmalar yapılacak: Savunma hakkı ve avukatların delillere ulaşması önündeki kısıtlamalar kaldırılacak. Soruşturma aşamasında tutuklama, arama, teknik takip konularında nöbetçi hakimler değil, işi bu olan ayrı bir hakim kadrosu kurulacak, “özgürlük hakimi” denilen yargıçlar...
Dün akşamüstü itibari ile hükümet katındaki görüşmelerde mutabakata varılan diğer bir nokta da “izin sistemi”nin geri getirilmesidir. Biliyorsunuz, CMK 250’ye göre, katalog suçlarda, MİT Müsteşarı, komutan, genel müdür vb. “sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun” herkes hakkında savcılar doğrudan soruşturma açabiliyor. MİT için özel kanun çıkarıldı. Şimdi 250. madde Terörle Mücadele Yasası’na aktarılırken bu ifade çıkarılacak, eski izin sistemine dönülecek! Fakat...
İstisna getirilecek, “terör, darbe, örgütlü uyuşturucu...” suçlarında savcıların izinsiz dava açabileceği belirtilecek! Yani, görülmekte olan davalar için izin gerekmeyecek.
Görülüyor ki, radikal bir değişiklik olmayacak. Aynı mahkemeler bu defa CMK’ya göre değil, MTY’ye göre ‘özel’ bazı yetkiler kullanacaklar. Biraz kapsamı, biraz da yetkileri daraltılmış olacak.
Eyvah bu suçlar takipsiz kalacak diye telaşlanmak için de, bu mahkemelerden kurtulacağız diye sevinmek de gereksiz gözüküyor.
ÖYM’lerin en çok tepki çeken yönü, ölçüsüz tutuklamalardır. Sabaha karşı baskınlar, sansasyonel ev aramaları toplumdan gelen eleştirilerle sona ermiş gözüküyor ama tutuklama ve uzun süreli tutukluluk sıkıntısı aynen devam ediyor.
Mahkemeler ‘anlayışlı’ bakarlarsa, öngörülen yasa değişikliğinde kendilerine üç mesaj var:
- Biri, soruşturma aşamasında tutuklama, yakalama, arama, teknik gibi konulara, işi bu olan “özgürlük hakimleri”nin bakacak olmasıdır.
- Diğeri, Üçüncü Yargı Paketi’nde tutuklama sebeplerinin soyut kanuni klişeleri sayarak değil, somut olguları yazarak belirtilmesi hükmü getirilmektedir.
- Üçüncüsü, aynı pakette, tutuklu sanığı serbest bırakarak “adli kontrol” uygulaması imkânı getiriliyor.
Bu düzenlemelerde yasakoyucu, mahkemelere “Tutuklamalarda özgürlüklere özen göstermiyorsunuz” mesajını vermektedir. Mahkemeler yasakoyucunun bu mesajını ve kamu vicdanındaki huzursuzluğu dikkate alarak artık ‘tutuklamacı’ tavırlarını gözden geçirmelidir. Kaçmayacağı belli, toplanmış delilleri karartamayacak, elebaşı olmayan, silahsız, bombasız insanları yıllarca tutuklu bulundurmanın anlamı yok.
Üçüncü Yargı Paketi aylarca müzakere edilerek olgunlaştı. ÖYM’lerin düzenlenmesinde ise tuhaf bir acelecilik görülüyor.
“Bu mahkemeleri kapatalım” demek kolay ama bunun uygulamada yeni görevlendirilecek mahkemeler arasında yetki kargaşasına, davaların yeniden yıllarca uzamasına yol açacağı, son bir iki gün içindeki tartışmalarda görüldü...
Bu mahkemelerin bakacağı davaları yeni kurulacak istinaf mahkemelerine verme fikri önce cazip görüldü, fakat bunun hem eşitlik hem ihtisas ilkesine aykırı olacağı yine son bir iki gün içindeki tartışmalarda fark edildi.
Ayrıntıya girmiyorum, bu kadar kritik ve karmaşık konularda aceleyle kanun yapmak, giderilmek istenen sakıncalardan daha büyük sakıncalara yol açabilir.
Yarın Üçüncü Paket yasalaşsın. ÖYM konusunda aceleye gerek yok. Sadece politikacıların görüş bildirmesi yetmez. Kamuoyunda tartışılsın, baroların, yargıçların, hukuk camiasının görüşü alınsın.(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)