GENELKURMAY eski Başkanı İlker Başbuğ’un sorgulanması “İnternet Andıcı”nı tekrar gündeme getirdi. Ordunun siyasete karışması konusunda “örnek olay”lardan biridir bu.
Genelkurmay, iddianamedeki tanımla “psikolojik harekât amaçlı internet siteleri” kurmuş ve yine iddianameye göre, “askeri müdahale ortamı oluşturmak amacıyla” yayınlar yapmıştır. Halen tutuklu bulunan Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korg. İsmail Hakkı Pekün, savcılık ifadesinde “bu sitelerin 28 Şubat kararlarına göre kurulduğunu”, ama sonradan “mevcut mevzuata uygun olup olmadığını görüp kapattıklarını” söylemiştir.
Taraf gazetesinin yayını üzerine Org. Başbuğ bu siteleri kapattırıyor, dört site kurulmasına karar veriyor. Başbuğ’dan evvelki genelkurmay başkanları zamanında bu faaliyetler daha yoğundur!
Benim üzerinde durmak istediğim husus, kişiler değildir, bunu doğru da bulmam.
Evvela yetki meselesini tartışmaya açmak istiyorum: Eski genelkurmay başkanı ile kuvvet komutanlarını yargılama yetkisi, özel mahkemelere değil, Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi’ne aittir! Çünkü son anayasa değişikliğiyle, genelkurmay başkanını ve kuvvet komutanlarını “görevleriyle ilgili” suçlardan dolayı yargılama yetkisi Yüce Divan’a verilmiştir. (Anayasa, 148. md.)
Bazı hukukçular, “Darbe hazırlığı görev değildir, onun için ağır cezada yargılanır” diyorlar. Peki, yolsuzluk yapmak bir bakanın veya yargı başkanının “görev”i midir ki, Yüce Divan’da yargılanıyor!
Hukuki ölçü, suçun “görevin verdiği yetkiyle işlenmesi”dir. Bu yetki olmasa o suç işlenemez zaten; o yetki kullanılarak işlenebilen suçlardır bunlar.
Soruşturmayı adli savcılar yapabilir ama davaya bakma ve gerektiğinde tutuklama yetkisi Yüce Divan’a aittir.
Bu, halen tutuklu bulunan eski kuvvet komutanları için de geçerlidir, dosyaları ayrılarak Yargıtay Başsavcılığı’na ve oradan Yüce Divan’a gönderilmelidir. Çünkü usul hükümleri yayınlandığı anda yürürlüğe girer, eskiden işlenmiş suçlar da yeni hükümlere tabi olur!
Üzerinde duracağım ikinci konu, orduda yapıldığı belli olan siyasi faaliyetlerin, Ceza Kanunu’muzun 312. maddesindeki “hükümeti ortadan kaldırmaya veya kısmen de olsa görev yapamaz hale getirmeye teşebbüs” suçunu oluşturup oluşturmadığı meselesidir. Evet, bu suçu oluşturur!
“İnternet Andıcı” davasındaki siteler 28 Şubat’ta, 1997’den sonra kurulmuştur! Sayıları 42’dir, en önemlileri “irtica.org” ve “turkatak.gen.tr” adlı olanlardır. İddianamenin belkemiğini de bu iki sitenin yayınları oluşturuyor.
“Islak imza” tartışmalarıyla tanınan “İrtica Eylem Planı” ile bu yayınlar paraleldir.
Bu sitelerde doğrudan AKP hükümetini, cumhurbaşkanı seçimlerini hedef alan, AKP’nin kapatılmasını destekleyen ve “kampanya” dozunda sürdürülen yayınlar yer almıştır...
“Ayışığı” ve “Sarıkız” gibi faaliyetlerle birlikte, besbellidir ki, 2004 yılından itibaren 2009 sonuna kadar orduda hükümete karşı yoğun siyasi çalışmalar yapılmıştır.
Süreklilik gösteren, organize faaliyetlerdir bunlar.
Muvazzaf bir general kendi başına hükümet aleyhine konuşsa, hatta halkı sokağa dökülmeye çağırsa, bu, “darbeye teşebbüs” suçu olmaz, Askeri Ceza Kanunu’na göre siyasetle uğraşmak suçu olabilir... Halkı suç işlemeye tahrik suçu olabilir...
Ama 2004 yılından başlayarak orduda hükümet aleyhine yapılan çalışmalar böyle “bireysel” değildir: Hiyerarşik ilişkiler vardır! “Komutana arz”lar vardır. Ayrıca bu faaliyetlerde “devamlılık” ve “yoğunluk” da vardır. TCK’nın 312. maddesindeki suç tanımının unsurlarıdır bunlar. Silah çekmek, tank yürütmek şart değildir.
Elbette içlerinde masumlar, beraat edecek olanlar vardır. Hatta iddianameleri okuduğumda ben bazı sanıkların “rutin görev” refleksiyle, yani darbe kastı olmaksızın işlem yaptıklarını, beraat edeceklerini düşündüm.
Açılmış olan davalarda teorik olarak 312. maddenin suç unsurları mevcuttur; bu davaları açmamak hukuka aykırı olurdu. Tabii somut kararları mahkemeler verecektir.
Yargıçlar ve hepimiz, hukuku siyasi görüşlerimizden üstün tutabilmeliyiz.