ÖYM'nin acelesi var!

Avrupa Birliği ile vize muafiyeti görüşmelerinin başlaması, durma noktasına gelen süreçte son dönemin tek olumlu haberi. AB başkanlığını üstlenmeye hazırlanan, resmen tanımadığımız Rum Kesimi'nin de içinde olduğu Avrupa Konseyi'nin Komisyon'a, Türkiye ile vize muafiyeti görüşmelerini başlatma yetkisi vermesi çok önemli gelişme.

Esasında Avrupa ile imzaladığımız 1963 ve 1973 tarihli anlaşmalar, Türkiye'ye vize uygulanmasını engelliyor. Ancak 1980 darbesi sonucu, uçak dolusu insanımız Avrupa başkentlerine iltica etmeye başlayınca kendi elimizle kendimize vize konmasını sağlamışız. Türkiye AB Karma İstişare Toplantısı için Berlin'e birlikte gittiğimiz AB Bakanı Egemen Bağış, bu durumu kendi üslubuyla şöyle özetliyordu: "12 Eylül'ün attığı kazığı çıkarmaya çalışıyoruz."

'Kazığın ne zaman çıkacağı' konusunda görüşler muhtelif. Bağış'a göre 3-4 yıl. Konsey kararındaki 'uzun vadeli' sözü ve diğer müphem ifadelere dikkat çekenler ise AB üyeliği gibi bu konuda da umutsuz. Müzakereye başlayan hiçbir ülkeye vize uygulamadığı dikkate alınırsa mevcut durum AB'nin Türkiye'ye karşı ayrımcı siyasetinin bir başka örneği. Güven bunalımı nedeniyle Ankara, AB'nin atacağı her somut adıma karşı bir adım atma niyetinde. Konsey, Komisyon'a vizeyi konuşma yetkisi verince, Ankara da Geri Kabul Anlaşması'nı paraf etti. Komisyon, somut bir yol haritası sununca Türkiye anlaşmaya imza koyacak. Sonra AB'nin adımlarına paralel olarak anlaşma Meclis'ten geçecek ve uygulanacak. Süreç yürürse Türkiye, Dağlıca'dan Uludere'ye zaten sorunlu sınırlarını 50 bin kişilik, sivil otoriteye bağlı bir güçle korumaya alacak. Böylece Türkiye, sınır güvenliğini artırıp Avrupa'ya yasa dışı göçte bir numaralı ülke olmaktan çıkarken vizesiz seyahat hakkı kazanacak. Yapılacak masrafın bir kısmını da AB karşılayacak.

"AB sürecinde son dönemin tek olumlu gelişmesi vize." deyince, Egemen Bağış, "Bir de 'pozitif gündem' var." dedi. Ona göre vize tıkanıklığını çözen de 17 Mayıs'ta resmen başlayan 'pozitif gündem'. Sarkozy ve Kıbrıs yüzünden askıya alınan müzakere başlıklarında, yapılması gerekenlerin öğrenilmesi ve resmen olmasa da müzakerelerin fiilen yürümesini sağlayacak bir by-pass yöntemi bu. Nitekim askıdaki 8 başlıkta yapılacakları konuşmak üzere ilgili bakanlıkların temsilcileri ve AB Komisyonu arasındaki görüşmeler başlamış. Şimdiye kadar reform sürecindeki tıkanıklığın faturasını Rumlar, Merkel ve Sarkozy'ye kesiyorduk. Halbuki "Kopenhag yerine Ankara Kriterleri der, yürürüz" denmesine rağmen olumsuz havayı bahane edip reformları yavaşlatan Türkiye'nin de günahı az değil. Pozitif gündemin, Avrupa'daki tıkanıklık kadar, iç müzakerelerdeki tıkanmayı da gidermesi lazım. Zira Kasım 2011'de yayınlanan ve gerçekten reform isteyen bir hükümet için pusula niteliğindeki AB İlerleme Raporu'nun sadece yargı bölümüne bakmak, reform yorgunluğunu ele veriyor. İşte eksik listesi:

Yargı sisteminin performansının değerlendirilebilmesi için güvenilir gösterge ve kriterler belirlenmemiştir.

Bölge adliye mahkemeleri henüz kurulmamıştır.

Hâkim ve savcı açığı mevcut yargı personelinin yaklaşık üçte birine karşılık gelmektedir.

Savcılık veya mahkeme sözcülüğü henüz faaliyete geçmemiştir.

Adli Kolluk Yönetmeliği, Haziran 2005'te yürürlüğe girmiştir ama henüz uygulanmamaktadır.

Cezai yargılama sistemi ve ağır ceza davalarından oluşan birikmiş büyük iş yükü dahil, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliği konusunda ilave adımlar atılması gerekmektedir.

Yerel sivil yönetimlerin onayı alınmaksızın askerî operasyonların yürütülmesine imkân veren mülga EMASYA Protokolü'nün yasal dayanağını teşkil eden İl İdaresi Kanunu değiştirilmemiştir.

Başta istihbarat kurumları olmak üzere güvenlikle ilgili kurumlarda şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında eksiklik vardır.

Askerî mahkemelerin işleyişini ve yargılama yetkisini belirleyen Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu, yeni anayasa hükümlerine uygun olarak değiştirilmemiştir.

TSK Güçlendirme Vakfı'nın, Sayıştay'ın denetim yetkisi dışında bırakılması Sayıştay Kanunu'nun önemli bir eksikliğidir.

Ordunun siyasete müdahil olmasına gerekçe yapılan İç Hizmet Kanunu'nda değişiklik yapılmamıştır.

Genelkurmay başkanı, milli savunma bakanı yerine başbakana karşı sorumlu olmaya devam etmektedir.

* Ordu üzerindeki sivil denetimi artırmayı hedefleyen mevzuat (Sayıştay Kanunu, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu), TBMM'de söz konusu denetimi zayıflatacak şekilde değiştirilmiştir...

Kamuoyundaki eleştiriler çerçevesinde Özel Yetkili Mahkemelerde de reform yapılabilir. Ancak tek tek belirtilerek yerine getirilmesi istenen bunca reform beklerken ve çoğu kısa sürede hayata geçirilebilecekken İlerleme Raporu'nda bir kelimeyle bile bahsedilmeyen ÖYM'lerin,yeterince tartışılmadan ve dile getirilen kaygılar dikkate alınmadan bir gece ansızın değiştirilmeye çalışılması tuhaf değil mi?

(Zaman gazetesinden alınmıştır)