Alanlarında ciddi başarı gösterenler olsa da hiçbiri üniversiteye kabul edilmedi. En gıpta ile bakılan okullara kız öğrencilerin kabulü tam bir direniştir, onlar istedi, okullar direndi ama kızlar eşitlik dedi, erkekler ile aynı eğitimi almakta ne sorun olabilir ki dedi, bizim de hakkımız dedi.
1836 yılında eğitime başlayan Londra Üniversitesi 1868 yılında kız öğrencileri de kabul etmeye başlasa bile ülkenin en kıymetli okulları uzun yıllar direndi; kadınların eğitim hakkını almaları için bir dünya savaşı gerekiyordu Oxford ve Cambridge üniversiteleri için.
7 Ekim 1920 kız öğrencilerin Oxford Üniversitesi’nde okuyarak derece ve diploma aldıkları tarihtir.
Her ne kadar eğitim alma hakkı daha önce verilse de diploma ve derece verilmediği için pek de işe yaramadığı açıktı. Ancak 7 Ekim tarihinde 130 kız öğrenci Divinity Okulu’nda yeterlilik sınavlarına girerek diplomalarını aldılar. Bu olayı 'heyecan verici' olarak nitelendirseler de 'şaşkınlığımızı da gizleyemiyoruz' diye ifade ettiler. Çünkü katı geleneklerin gölgesinde yaşayan bu okulunun bu tür bir karar alması tüm baskılara rağmen şaşırtıcıydı.
Bu heyecan ve şaşkınlıklarını ayrıca bir hafta sonra 14 Ekim günü Sheldonian Tiyatrosu’nda yapılan mezuniyet törenine de taşıdılar ve bugün ‘Kadınların günüdür!’ diye ilan ettiler, hiç unutulmamalıdır diye de belirttiler.
Bu 130 kadın mezun arasında Annie Rogers gibi mesela 40 sene önce Latince ve Yunanca okuyarak antik çağ tarihi eğitimini 1877 yılında tamamlayıp diploma alamayan bir vardı.
Cicely Williams’a ne demeli? Tıp okumuştu ama diploma almaya hak kazanamamıştı. Diplomanın nelere muktedir olduğunu gösterdi daha sonra. Güney Londra Hastanesi’nde çocuk bölümünde ihtisas yaptı ve Jamaika kökenli ilk kadın doktor oldu. Çocuklarda yetersiz beslenme ve özelikle de protein eksikliğinden kaynaklanan Kwashiorkor isimli hastalığı buldu. Dünya Sağlık Örgütü’nde bu alanda çalıştı.
İlk kadın hukukçu da bu sayede görevini ifa edebildi. 1923 yılında Oxford Üniversitesi’nden Medeni Hukuk alanında ilk doktorasını alan kadındır. Onu şehirdeki mavi plakalarda aramak gerekir.
130 kadına diploma verilince sorunlar bitmedi; bu defa okullara kabul edilecek kız öğrenci sayısının 840 ile sınırlı kalmasına karar verdi erkeklerden oluşan seçkin senato bireyleri. Bu sayı erkek öğrencilerin çeyreğinden bile daha azdı, karar da kız öğrenciler gelince erkek öğrencilerin okulu artık tercih etmeyeceğine dönük endişe idi.
Halbuki Sommerville Okulu’nun müdürü Margery Fry ‘Cinsiyetçilik engellerinden bıktık... ve kanunların zaten tanıdığı özerkliğe yönelik her türlü el uzatmaya direnmeye kendimizi mecburuz’ dese de sonuç değişmedi, karar verildi.
Uğraşıldı da, 1957 yılında bu kota 840’tan 970’e çıkarıldı, sayı hiç fazla olmamakla beraber sadece 5 okulun kız öğrenci kabul ediyor olmasına daha acı bir durum.
Peki merak etmez miyiz kadınlar Oxford Üniversitesi’nde ne başardı?
Nobel Ödülü mesela?
Britanyalı tek Nobel Ödülü alan kadın Dorothy Crowfoot Hodgkin 1964 yılından beri bu rekorun sahibidir; B12 vitaminlerini bulan kadın ki Galileo ve Darwin ile ayni kategoride kabul edilip saygı görüyor. Üstelik çalışmalarını da iltihaplı romatizma hastalığından muzdarip ağrılar ve şekil değiştirmiş el ve kollarına rağmen yapıyordu. Bir de kendisi dünyada ilk doğum izni alan kadındır.
Daha sonra Demir Lady olarak ünlenen Barones Thatcher Margaret Hilda Roberts onun öğrencisi oldu, kimya tezini onun danışmanlığında yazdı.
Benazir Butto da bu okulların yetiştirdiği kıymetli kadın figürlerden değil miydi? Hem de müslüman bir ülkenin başına geçmişti ve umut olmuştu.
Ya Bodleian Kütüphanesi müdüresi kadın? Üstelik İngiliz bile değildi; Dr Sarah Thomas, o da Oxford Üniversitesi değerlerinden.
Yine de unutmamak lazım ki üniversitenin o en güzide okullarından Jesus, Oriel, Balliol, Christ Church, St Catherine’s College gibileri 1970’li yıllara kadar beklediler nedense kadınların katkısı için.
Astronomide, politikada ve tabi kürek yarışlarında…fırsat verildiği ölçüde başarılara imza attılar...kadınlar...