Örtünmeye ve kirlenmeye dair

Şafak Pavey, meclisteki konuşmasında kapanan vekil hanım için “Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim” dedi. Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? İnanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir?" diye sitem etti.
Şafak Pavey’e güvenerek “açık baş kirli midir?” diyerek “ağırca” bir yazı döşenmeyi düşünüyordum ki bir kontrol edeyim dedim. Hakikaten böyle denmiş mi?

Sevde Beyazıt Kaçar’in HaberTurk televizyonunda “Başkent Gündemi” programında 28 Ekim 2013 tarihinde verdiği röportaj şöyle: “(Hacdan) Dönünce bir daha ne yapacağım? Çünkü açtığım zaman kendimi kötü hissederim. Buraya geliyorsunuz tertemiz oluyorsunuz, yeniden doğuyorsunuz sonra bile bile gidip yeniden günah işlemek… Yani bana göre öyle..”

Sevde Hanım’ın sözleri bu kadar. Kendi itikadına göre başı açık dolaşmak günah. (Var mı bir itiraz?) Hacca gidince temizlendiğini düşünüyor. (Var mı bir itiraz?) Sonra dönüp “başı açık dolaşma günahını” işlemeyi içine sindiremiyor. (Var mı itiraz?)

Buradan yola çıkarak “bundan sonra başımı açarak kirlenmeyeceğim, başı açık kadınlar kirlidir” dediği sonucunu çıkarmak???

Üstelik Pavey aynı konuşmasında hacca gidip gelmeyi şöyle tarif ediyor: “Büyük bir ruh temizliğinden doğan muhteşem bir tevazu ile yaşanması emredilen hadise”

“Temizlikte” hemfikirsiniz yani öyle mi? O vakit kirlenmekte "ayrı" taraflara düşmek niye?

***

Ben dindar bir insan değilim. Dinle bağlarım bir hayli zayıftır, bunu saklama gereği de duymam. (Var mı itiraz?) Vekil hanım böyle demiş olsa bile bana vız gelir tırıs gider.

Ne zaman hacı hocalardan biri “flört günahtır, kadının okuması pisliktir, çalışması cehennemliktir hede hödö” dese aklıma gaddar şair Nef’i’nin sözleri gelir:
“Tahir Efendi bana kelp demiş.. İltifatı bu sözde zâhirdi… Malikî mezhebim benim zira.. İtikadımca kelp tahirdir…”

İtikadımca başı açık dolaşmak kirlenmek değildir. Hacca gidip gelmek de temizlenmek değildir. Ama başkaları böyle hissediyorsa itirazım yok. Ne itiraz ederim ne katkıda bulunurum ne de “o öyle emredilmedi böyle emredildi” gibi işlere kalkışırım.

Ama aynı itikadımca ortada böyle bir söz yokken başı açıkları ve kapalıları karşı karşıya getirmek provokasyondur.

Ayrıca itikadımca “Sekülerizm beyler hanımlar, sekülerizm!” (laikliğin suyu çıktı herhalde) diye (haklı olarak) haykırırken, “müftünün fetvasına kalırsak halimiz yaman!” diye (haklı olarak) uyarırken durmadan dini referanslar serpiştirmek de oksimoron bir durumdur.

“Sekülarizm”den başka bir “temelin” caiz olmadığını söylerken “çiçekli başörtüleri ve daracık pantolonlarıyla Çamlıca’nın kuytularında öpüşüyorlar” diyerek “dini referansla” eleştiri getiremezsin.

“Ben eleştirmiyorum, haklarını savunuyorum” diyorsa o vakit bu “ironik saptamaya” ne gerek vardı? "Kibirden küfelik olmak" gibi pek yaratıcı bir teşbih yaparken burada hiç mi istihza yoktur diye sorarlar adama. "İnanç samimiyet testleri" 90'larda kalmadı mı?

Dahası “çiçekli başörtüsü” vurgusu bir “zevk” sitemi midir, onu da merak etmiyor değilim…

Bir de: Öpüşmeyi Mustafa Kemal’e borçluysak el ele tutuşmayı İsmet İnönü’ye sevişmeyi de Adnan Menderes’e mi borçluyuz konusunda da açıklık getirir mi acaba?

Teşekkür ederim.

(Bu yazı Vatan Gazetesi'nde 2 Kasım 2013 tarihinde yayınlanmıştır)