Orta Doğu’nun “lideri” olacakken “yalnız ülkesi” oluyoruz



Bölgenin yalnızı

Artık herkesin kabul ettiği bir gerçek şu ki, Dışişleri Bakanı’nın hayalciliği ve yanlış politikaları Türkiye’yi bölgenin en yalnız ülkesi durumuna düşürdü. Yalnızlığımızın ötesinde bölgedeki neredeyse herkesle hasım hatta düşman hâline geldik. Suriye ile ise neredeyse savaşacakhâldeyiz.

Suriye gerginliği

Suriye’ye bir uçağımızı düşürmesine rağmen kılımızı kıpırdatamadık ama, şimdi tamamen iç politikaya yönelik “efelenme” gösterileri yapıyoruz. Sınıra asker yığmalar, füzeler yerleştirmeler, tank sevkiyatları, Suriye’yi tehdit amaçlı değil, Türkiye’de moralleri düzeltmeye yöneliktir.

Gün geçmiyor ki

Medyadaki haberlere bir bakın. Suriye helikopterleri sınırımıza yakın uçmuşlar, F-16’larımız havalanmış. Neden? Suriye helikopterleri sınırımızı mı ihlal etmişler. Hayır. Ama Genelkurmay da üzerine düşeni yaparak bir tür “hamaset” gösterileriyle halkın sevgisini kazanmaya çalışıyor. O kadar.

Uğurlanan şehitler

Hafta içinde, vurulan uçağımızın şehit olan pilotları için tören düzenlendi. Devlet erkânı yine sıra sıra dizilmişti. Genelkurmay Başkanı yine ağlar gibiydi. Şehitlerimizi uğurladık sonsuza ama şüphelerimiz yine içimizde kaldı. Şehitlerimiz suyun 1300 metre altından mı çıkarıldı gerçekten, bu kesin mi?

Sanki her şeyi söylemiyorlar

Vurulan uçağımızla ilgili o kadar şüpheli durum var ki saymak bile zor. Ama iktidar da Genelkurmay danasıl olsa hiçbir açıklama yapmayacaktır asla. Sonunda Türk halkı yine Wall Street Journal’ın vereceği haberi beklemek zorunda! Acaba uçağımız nasıl düşürüldü, pilotlarımız nasıl şehit oldu, öğreniriz inşallah.

Esad’ın röportajı

Geçen haftanın en flaş olayı kuşkusuz Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in Suriye’ye giderek Beşar Esad’la görüşmesi oldu. Gerçi bu görüşmeye başka gazetelerden 3 gazeteci daha katılacaktı ama, hükümetin müdahalesi üzerine bu isimler Şam’a gitmekten son anda vazgeçtiler.

Gazetecilik ayıbı

Böyle bir olay yanılmıyorsam Türkiye’de ilk kez başımıza geldi. “Biz gazeteciyiz, kimseden emir almayız, şeytanla bile görüşürüz” iddiasıyla babalanan gazeteciler, hükümetin sert tavrı üzerine bu eski sözlerini yalayıp yuttular ve oturdular oturdukları yerde. Tek ilkeli gazete ise Cumhuriyet oldu.

İşe bakın ki

Ancak çok doğal olarak Cumhuriyet’in röportajı çok ses getirdi ve etkili oldu. Kendi gazetecilerini Esad’a hükümet talimatıyla göndermeyen yayın organları Cumhuriyet’in haberini doya doya kullanırken, röportajı yapan Utku Çakırözer’i de ekranlarında ağırlamaktan başka çare bulamadılar.

Yalanlama - saldırı

Esad’ın Çakırözer’e anlattıkları çok ilginç. Ancak hükümet kanadı hemen yalanlama yaptı. Yandaşlar da ilk şoku atlattıktan sonra Esad’a ve bu röportajın yapılmasına yaylım ateşi açtılar. Ancak ne fayda? Röportaj yapıldı, Türk halkı bir de Suriye tarafını dinleme şansı bulmuş oldu.

Yanıltılıyor muyduk?

Suriye olayları ilk başladığında hükümetin aldığı tavır hep garip gelmişti bana. Bu nedenle “Suriye’de olanları tam olarak biliyor muyuz” konusu üzerine birkaç yazı da yazmıştım. Esad röportajı bu konudaki haklılığımı gösterdi. Türk halkı Suriye’deki gelişmeleri tam olarak bilmiyor.

Uçağın düşürülmesi

Öncelikle uçağımızın düşürülmesi konusunda kuşkulu açıklamalar yapıldı. Hükümet sadece uçağın vurulduğu yer üzerinde durdu ve bütün söylemini buna göre geliştirdi. Bize göre Suriye askeri uçağımızı uluslararası hava sahasında vurmuştu. Sanki konu bundan ibaretmiş gibi hep bunu savundular.

Dünya öyle demiyor

Oysa Suriye uçağımızı kendi hava sahası içinde vurduğunu söylüyor. Resmen olmasa da Amerikan ve Rus askeri yetkililer de bunu doğruluyor. Amerikan gazeteleri bunu yazıyor. Amerikan yetkilileri gazeteyi yalanlamak yerine Pentagon’daki sızdırmaları kınıyor. Ne kadar garip değil mi?

Yarısı doğru olsa

Beşar Esad’ın sözleri Türkiye tarafından yalanlandı yalanlanmasına da, şunu söylemek gerek, Esad’ın söylediklerinin yarısı doğru olsa bile durum faciadır. Esad’ın kendine güvenli tavrı Türkiye’nin bölgede ne kadar gerilediğini ve itibarını kaybettiğini gösteriyor. Hükümeti kızdıran bu olmalı.

Erdoğan eleştirisi

Esad’ın sözlerini yalanlamak kolay yoldur. Ama söyledikleri hep akılda kalacaktır. Örneğin Esad Erdoğan’ın bölgede Amerika adına çalıştığını, mezhepçiik yaptığını, Müslümanlar arasında ayırımcılıkta bulunduğunu öne sürüyor. Bunlar çok önemli iddialardır, dikkate almak gerekir.

Doğru mu değil mi?

Elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim. Esad “Erdoğan Hamas’la Hizbullah arasında ayırım yapıyor. Suriye halkı için ağlıyor, Körfez ülkelerinde öldürülenlere ağlamıyor” diyor. Bu tür eleştiriler Türkiye’de de yapılmıyor mu? Türkiye, Müslüman coğrafyasında bu durumda değil mi?

Davutoğlu’nun sözleri

Bir küçük noktayı belirtmek istiyorum. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Esad’ın “Türkiye bizimle bağlantıyı kestiği için olaydan sonra arayacak muhatap bulamadık, bütün telefonlar kapalıydı” sözlerini yalanlarken “Elinde büyükelçinin telefonu var, neden aramamış” diye soruyor.

Herkese sersem muamelesi

Galiba Davutoğlu herkesi sersem yerine koymaya çalışıyor. Düz mantıkla “arardı” diyebiliyor. Oysa Esad’ın söylediği, Türkiye’nin hiç açık kapı bırakmadan düşmanlık yapmaya başlaması. Bu da dış politikamızın ne kadar basiretsiz ve sadece kurnazlığa dayalı olduğunun bir göstergesi.

Geldiğimiz nokta

Suriye konusunda en son şu saptamayı yapmak istiyorum; Bu ülkede ilk olaylar başladığında Türkiye bir ağabey tavrıyla Esad’ı uyarmaya çalışıyordu belki de. Ama yanlış politikalar sonunda ağabeylik vasfını kaybedip düşman konumuna düştük. Üstün durumdaydık Suriye ile eşitlenmiş olduk.

Özel Yetkili Mahkemeler

Geçen haftaki sohbetimizde Özel Yetkili Mahkemeler henüz kaldırılmamıştı ama olasılıkları sizlerle paylaşmıştım. Aynı görüşlerimi bugün de taşıyorum. Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra devam eden yargılamalar bundan mutlaka etkilenecektir. Yakında tahliyeler kaçınılmazdır.

Başka bir tehlike

Ancak şunu da görmek gerek. Özel Yetkili Mahkemeler şeklen kalktı. Belli ki bu mahkemeler iktidar içinde yer alan bir güç odağının elinden alındı, ama hükümetin tam denetimine sokuldu. Bu nedenle önümüzdeki dönemde beklenmedik başka tür davalarla karşılaşmamız da kaçınılmaz olabilir.

Hüseyin Çelik’in çıkışı

Geçen haftanın flaş sözlerinden biri de Hüseyin Çelik’in “1995’te odama bomba konmuştu, bunu koyan o dönemin Van Valisi’ydi” açıklaması oldu. Çelik’in mantığını anlamak zor. Neden bu kadar beklemiş. Bunun sırrı yakında ortaya çıkar. O nedenle bir üstteki paragrafı tekrar okuyun derim.

Hepinize iyi haftalar dilerim.

(Vatan gazetesinden alınmıştır)