Öksüzler ağlarsa meleklerde ağlar

Öncellikle üzerimde emeği olan, kalemimi beğense de beğenmese de, beni sevse de sevmese de kalemimi okuyup göz nuru döken, e-mail, telefon ve sosyal paylaşım sitelerinde bana ait duygu ve düşüncelerini dile getiren siz değerli okuyucularımın, bütün İslam aleminin, bütün insanlığın ve 76 milyon milletimin Mübarek Kurban bayramını en içten duygu ve yüreğimin tüm sevgisiyle kutluyorum. Bayramın insanlığın barışına, adaletine, kardeşliğine, ülkemin birlik, bütünlük ve bir arada kardeşçe yaşamasına, ekmeğin, özgürlüğün ve insan aşkının yücelmesine, ülkemizin üzerinde oynanan çirkin oyunların bertaraf edilmesine, halklar arasına sokulan kin, nifak ve intikam duygularının sellerle gitmesine, “sen”, ve “ben” davası değil, “biz” inancının perçinleşmesine vesile olmasını 18 bin Alemin Rabbi olan Kainatın Sahibi Rabbim’den niyaz ediyorum.


Her bayram ve Ramazan arifesinde olduğu gibi bu bayramın arifesinden de yine hüzünlü ve garip duygular sardı yüreğimi. İnsanlar bayram telaşıyla sersem mayın gibi ama mutlu adımlarla Pazar ve alışveriş yerlerine hücum ederken bende o eski bayramlarda annemle yaşadığım heyecanı duymak istedim ama sağa baktım annem, sola baktım babam yok!


Sonra kızdım kendime; şükür et, bir ton sevdiklerin var, ailen, yeğenlerin, arkadaşların ve belki de en önemlisi de seni hayata bağlayan oğlun var. Bu evrende bir tek sen anasız babasız değilsin ki… Bak çevrene, nice annesiz ve babasız insanlar var. Hem neden annenin, babanın kavuşmasını, cennet nimetlerinden faydalanmasını düşünmüyorsun da, bencillik yapıp hep kendini düşünüyorsun Cüneyt?


Ayrıca annenin ruhu hemen hemen her gün seni ziyaret etmiyor mu? Ediyor. Hiç öldüğünü hissettiriyor mu? Hayır! O zaman bu isyan neye? Çık bu düşünceden başka güzel şeyleri düşün dedim kendime.


Bak ne güzel aylardır ülkenin dağlarından patır patır cenazeler gelmiyor, gariban Anadolu insanın yüreğine ateş düşmüyor, analar ağlamıyor, babalar gözyaşı dökmüyor, gelinler dul, çocuklar yetim kalmıyor ve tabutlar bayraklara asılmıyor. Sen bu ramazanda hiç iftarını kurşunlarla açtın mı? Gözyaşınla lokmalar boğazında düğüm düğüm olup hiç yutkundun mu?


Asker halkla birlikte halay çekip bayramı kutluyor. Polis çocuklara hediye götürüp çocuklarla şakalaşıyor, Kürtçe bayramlarını kutluyor. Halk birbirine karşı daha sempatili, daha hoşgörülü, Türk-Kürt ayrımını yapmadan bayramını kutluyor. “Ya Gardaş paylaşamadığımız bu dünyada ne var ki? Anadilin sana ananın sütü gibi heladır.” diyor.


Diyeceksiniz ki ayrımcılık yapan, bir türlü kin, nefret duygusu, bölünme paranoyasından kurtulamayan, vatan elden gidiyor, Kürdistan kurulmadı diyen, ahmaklar yok mu? Var! Ama sayıları ne kadar? Sıfır nokta sıfır bilmem kaç işte…


Ya siyasetçilerin bayram polemiğine ne demeli?


Boş koy demeli. Onlar zaten kandan, revandan, acı ve gözyaşından yıllardır rant devşirdiler. Mazlum, gariban ve yoksul halk çocuklarının kanı üzerinde kalleşçe hesap yapıp durdular. O tür siyasetçilerin topu alıp gemiye koymalı ve Nuh’un tufanına havale edilmelidir. Böylesi iktidar, güç, rant ve mevki peşinde koşan siyasetçiler olduğu sürece biz 76 milyon insana rahat yok. O halde hepsini tarihin çöplüğüne atmalı ve onlardan kurtulmanın yolları aranmalıdır.


Aranmalı ki her günümüz bayram gibi olmalı. Ölüm olacaksa da ya hastalıktan, ya zamanı gelmekten ya da doğal olarak Azrail amcanın eliyle olmalı. Ama erken ölüm olmamalı, kurşunla, tankla, topla ve savaşla olmamalı.


Olursa bir şikayet; Şanziment kaynanaların ve gelinlerin kavgaları, komşuların dedikoduları olmalı ama kavgaya da dönüşmeden tadında bırakılmalı. Çocuklar oyuncaklar yüzünden dalaşmalı, kavga etseler bile babalar, anneler ve amcalar onları barıştırmalı, onların kardeş olduğunu onlara aşılmalı. Karı kocalar kavga etseler de küslük olmamalı, bir öpücük bir sarılmayla vatan ve memleket sorunu hal edilmeli.


Biz Kainat karşısında kimiz ki demeli. Bir pire kadar da güçlü değiliz, bir affet karşısında ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuz bilinmeli. Şimdiye kadar ölen milyarlarca insan gibi bizimde öleceğimiz, bu toprakları kullanmanın iradesi ve gücü bizim elimizde değil asıl sahibi olanın elinde olduğunu bilinmeli.


Dünya dediğimiz gezegen sadece gezegenlerin içinde bir gezegen ve biz bu gezegenin içinde sadece ama sadece karınca kudretindeki varlıklar olduğumuz bilinmeli.


Bayram sabahı uyandığımda Mahalle sakinleri Pazar yerinde kurban kesiyorlardı. Tanıdık var mı diye baktım ama komşulardan kimse yoktu. Kurbanlar kesilmiş, etler parçalanmış, çocuklar etrafta cıvıl cıvıl oynaşıp duruyorlardı. Anne-babalar, amcalar, dedeler, dayılar kurban kesmenin ve akşam midelerine taze eti indirmenin gururu ve iştahını yaşıyorlardı.


Bizim Şafii mezhebinde genelde kimse kendi kestiği kurbanın etini yemez, dağıtırlar. Bu Ankara’da hem dağıtır hem de yerler kendi kurbanlarını. Hanefi Mezhebi ne kadar da geniş dedim kendime. Kadınların erkeklerinden abdesti bozulmuyor. Aslında Hanefi mi olsam, ne yapsam acaba diye delice düşüncelere daldım.


Bir arkadaşla telefonlaşırken yolda olduğunu ve Güven Park’ta beklememi istedi. İyi peki dedim ve oturdum Parkta 9-10 yaşlarında bir kız çocuğu dedesinin göğsüne yaslanmış ağlıyordu. İçim acıdı, bayram gününde bu çocuk niye ağlıyor diye merak ettim.


Dedesine “dedeciğim annem, babam neden gelmiyorlar? Ne zaman gelecekler dede?”… diye çaresiz dedesini sıkıştırıyordu.


Dede ”canım yavrum; annen, baban sana göklerden bakıyor, seni görüyorlar ama Cenab-i Allah onların gelmesine izin vermez. Hem biliyor musun Öksüzler ağlayınca Meleklerde ağlarmış, artık ağlama em mi benim güzel torunum. Ağlama ki, Melekler de ağlamasın.”deyince yine yüreğim burkuldu.

Tekrar hepinize iyi bayramlar diliyorum…