Senaryolar muhtelif.
Ki bir çoğu da akla mantığa yatkın. Ama kesin olan bir şey var, kasetin ortaya çıkmasıyla perde gerisinde yaşanan istihbarat savaşları artık meydan muharebesine dönüştü.
MİT kendi mekanizmalarını işletip soruşturmayı derinleştirdi. Muhtemelen sonucu da elde ettiler. Fakat kesin olan şu ki biz bunu bilemeyeceğiz. Belki yaşanan gelişmeleri analiz edip bir tahminde bulunmakla yetineceğiz.
Ancak eldeki bulgulardan hareketle, malum kasetin hazırlanıp sızdırılmasında üçlü bir koalisyonun olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ankara'nın göbeğinde patlayan bomba, Türkiye'nin dört bir yanından gelen şehit haberleri kurulmakta olan denklem hakkında fikir veriyor. Önümüzdeki günlerde terör şiddetini artırırsa şaşmamak lazım.
Kasetle ilgili son gelişmelere geçmeden Ankara saldırısına dair birkaç notu da düşmek şart.
PKK tek bildiği ve en iyi bildiği şeyi yapıyor: Terör!.. Son Ankara saldırısından sonra PKK 'ben yapmadım' dedi. Tabii ki kimse inanmadı. Çünkü bugüne kadar yaşanan olaylarla ilgili PKK'nın geliştirdiği üç tür davranış kalıbı var.
Eğer propaganda yapacağı bir olaysa hemen üstleniyor. Karakol baskınları bu kapsamda. Eğer siviller zarar görmüşse ve uluslararası camiada 'masum insanları katleden bir terör örgütü' durumuna düşecekse biraz bekler ve sonra 'içimizdeki bağımsız unsurlar yapmıştır' açıklamasını yapar.
Nitekim dün akşam saatlerinde PKK'nın 'yapmadık' dediği saldırıyı 'TAK' üstlendi. Yani PKK'nın taşeronu. Üstelik TAK da Suriyeli Fehman Hüseyin'e bağlı.
Güngören'de aralarında hamile kadınların da olduğu 17 kişinin ölümüne yol açan saldırı, 32 kişinin yaralandığı Taksim ve 7 kişinin öldüğü, 91 kişinin yaralandığı Ankara Anafartalar saldırısı da böyleydi.
PKK 'ben yapmadım' dedi. Sonra da 'bağımsız unsurlar yapmıştır' deyip topu TAK'a attı.
PKK'nın bir diğer tavrı ise daha da ilginç. Eğer siviller ölmüşse ve örgüt zorda kalmışsa, 'bağımsız unsurlar yalanı' da işe yaramayacaksa, 'içimizdeki Ergenekon uzantıları yapmıştır' diyerek faili meçhul bir odağa yönlendiriyor.
O yüzden 'biz yapmadık' yalanına itibar etmemek lazım.
Kaset meselesine dönersek.
PKK ile yapılan görüşmeleri herkes bildiği için kaset istenen etkiyi yapmadı. En azından şimdilik. Ama çok fazla da iddialı konuşmamakta fayda var çünkü kaset zayıf bir işaret fişeği olarak atılmışa benziyor. Yerinizi açık etmeniz durumunda öldürücü darbe arkadan gelebilir.
Bugüne kadar birçoğu akla mantığa yatkın çok senaryo yazılıp çizildi. Hepsinin de makul yönleri var. Ama Fidan'ın hedefte olduğu çok açık.
Zaten o makama gelişi sırasında eşi benzeri görülmemiş bir karalama kampanyasına maruz kalmıştı. Türkiye'nin garipliğine bakar mısınız? Erdoğan'ın istihbarat örgütüne atayacağı bürokrat uluslararası gündem oluyor! İsrail çok rahatsız oluyor.
Dün ise ilginç bir gelişme daha oldu.
Öcalan'ın İmralı günlerini yazan gazeteci Cengiz Kapmaz'ın bir röportajı yayınlandı. Öcalan'ı ve örgütü yakından tanıyan birisiyle görüşme normal gelebilir. Ancak Kapmaz'ın öyle bir ifadesi var ki adeta kasetle vurulan Fidan'ı mezara gömer, üzerine de helvasını dağıttırır!
Kapmaz'ın sözleri çok çarpıcı.
Ona göre Fidan, Öcalan'la entelektüel tartışmaya girecek kadar (!) konuya hakim ve deneyimli bir isim. Hatta Kapmaz'a göre Öcalan ile Fidan arasında dostane bir ilişki varmış! Kapmaz, Fidan'ı övüyor gibi görünse de bu ifadelerin anlamı çok farklı.
Yani çizilen profile göre ülkenin istihbarat örgütünün başı, terör örgütünün lideri ile kanka vaziyetinde! Eğer Kapmaz'ın bu ifadeleri dil sürçmesi ya da kastı aşan sözler değilse karşımızda başka bir durum var demektir.