Bir kere cesur.
Söylemek istediği şeyin adını en Kasımpaşalı haliyle koyarak, dank diye söylüyor.
Bu da bize, kursağımızda kalıp da söyleyemediğimiz bazı şeyleri söyleme konusunda cesaret veriyor.
Mesela şu “ucube” cemevi meselesi...
BAŞBAKAN HAKLI O BİNA ÇOK ÇİRKİN
Bazen, hatta sık sık benim de içimden, çirkin bir dini mekâna “ucube” demek geliyor.
Ama öyle korkutmuşlar ki, bir türlü diyemiyordum.
Demek ki denebilirmiş...
Başbakan dini meseleleri benden çok daha iyi bildiğine göre ve bir cemevine rahatlıkla “ucube” diyebildiğine göre, ben de içimdeki duyguyu dile getirebilirim.
Başbakan’ın işaret ettiği cemevi binası gerçekten çirkin.
Aleviler gibi, modern düşünceye sahip insanların ne estetik duygularına, ne de inançlarına yakışıyor.
MADEM YOL AÇILDI, GELİN CAMİLERİ DE KONUŞALIM
Şimdi gelelim Sünnilere...
İmkânım olsa Başbakan’a şunu sorardım:
Sayın Başbakan, o cemevi “ucube” de, Türkiye’deki 85 bin caminin hepsi birer İslami mimari şaheseri mi?
Affınıza ve oluşturduğunuz içtihada dayanarak ben de fikrimi söylüyorum.
Bugün Türkiye’deki 85 bin caminin küçümsenmeyecek bir bölümü gerçek anlamda çirkindir.
Buna memleketiniz Rize’deki cami de dahildir.
(Görüyor musunuz, iyi bir Sünni olarak, ağzım yine de “ucubeye ucube demeye” gitmiyor. O nedenle “çirkin” kelimesini kullanıyorum.)
Son 20-30 yılda inşa edilen camilerin çok büyük bölümü, estetik açıdan o cemevinden daha güzel değil. Hatta çok daha çirkin.
Hiç soruyor musunuz nereden çıktı bu orantısız, çirkin, korkutucu 60-70 metrelik minareler?
“Altı ticarethane, üstü ibadethane” gibi “ucube” bir modeli biz Sünni Türkler icat etmedik mi?
ALLAH’A OLAN SEVGİ Mİ YOKSA SAYGISIZLIK MI
Yeryüzündeki bütün ibadethaneler bana huzur verir.
Eski Gümüşhane’de, Osmanlı’dan kalan küçük bir camide hissettiğim duyguları, ancak Süleymaniye, Sultanahmet gibi, İslam’ın estetik “Kâbe”lerinde hissedebildim. Ortodoks dünyasını geziyorum. Bugüne kadar bir tek çirkin ibadet mekânı görmedim.
Ama İstanbul’un yeni yerleşim mekânlarından geçerken gördüğüm camiler bana, Allah’a olan sevgiyi değil, saygıda eksikliği hatırlatıyor.
Buna, büyük şaşaa ile açılan Ataşehir’deki camiyi de katabilirsiniz.
Adını söylemiyorum, çünkü o dâhi mimarın adını o kötü kopyaya yakıştıramıyorum.
ALEVİLERDEN RUHANİ BİR ESTETİK BEKLİYORSAK
Madem, dini mekânların da mimari açıdan “ucube” olabileceği konusunda Türkiye’nin en kudretli insanı tarafından bir içtihat kapısı açıldı...
Ben de o kapıdan girip, epeydir içime hapsettiğim duyguyu açıkladım.
Son sözüm şu:
İyi Sünniler, güzel ibadethaneler inşa etmeli...
Etmeliler ki, Alevilerden de aynı şeyi bekleme hakları olsun.
ZAMAN gazetesinin genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı eskiden beri iyi ve saygılı ilişkilerimiz bulunan bir meslektaşımdır.
Geçen pazartesi günü köşesinde, benim Saidi Nursi’nin namaz vakitleri ile ilgili yazımda yediğim haltı gündeme getirmiş.
“O gün kendisini aradım. Düzelteceğim dedi ve düzeltti” diye yazıyor.
Madem konuyu o açtı, ben de o günkü konuşmanın bir başka yerini açıklayayım.
Evet Ekrem Dumanlı aradı ve “çok yanlış bir şey yazdığımı” söyledi.
Yalnız yazısında eksik bir bilgi var.
Ben de ona aynen şunu söyledim:
“Biliyorum, bana bu soruyu aktaran arkadaşım, sabah çok erken uyardı. Ben de düzelttim. Şu an Hürriyet Web’e girersen, orada düzeltilmiş halini okursun” dedim.
O sırada Hürriyet Web’e bakmamış.
Ekrem Dumanlı yazıyı ertesi gün düzelttiğimi ima ediyor ama ben ertesi günü beklemeden, anında düzelttim.
* * *
O konuşmada Dumanlı bana bir şey daha söyledi. “Saidi Nursi’nin bu sözü çok bilinen bir şeydir. Burada gazetedeki arkadaşlar bu yanlışınıza çok gülüyor.”
Ben de “Sağ olsunlar, şu sıkıntılı günlerde eğlenceli bir konu çıkmış” diye şaka yaptım.
Şimdi şaka olmayan kısmını da yazayım.
Benimki insani bir hata... Kasıt yok... Sonunda sadece güldürmüşüm.
Ya, son 4 yılda yaptıkları haberlerle, attıkları manşetlerle, yazdıkları yorumlarla insanları, yakınlarını ağlatanlar...
Ben hatalarımı hiç saklamadım.
Ama son 4 yıla bakınca, kendimi avutacak epey malzeme buluyorum...
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)