Numara yapmayın hepimiz oradaydık!

Yaşadıklarımıza bıktırıcı bir tekrar duygusu eşlik ediyor ama, adaletin -bu defa- yeni haksızlıklar üretmeden, kurunun yanında yaşı da yakmadan, lekesiz şekilde tecelli etmesine duyulan ihtiyaç da giderek artıyor. 

Bu konuda işimizi kolaylaştıracak en kral tecrübe ise -ironik biçimde- bugün yargı karşısına çıkarılmaya başlanan paralel yapının dün kendi eliyle ürettiği tecrübe.

Fethullah Gülen yapılanmasının “o iş bende” diyerek üzerine aldığı ve aslında bütün boyutları, bağlantıları, hedefleri ve niyetleriyle kendini açık ettiği süreci sağcısı solcusu, liberali demokratı, ulusalcısı milliyetçisi, dindarı ateisti hep birlikte tecrübe ettik sonuçta.

İnsanların evlerine sahte döküman ya da gerçek silah koyarak; bilgisayarlarına sonradan yine kendilerinin keşfedip bulacakları dökümanlar yerleştirerek; yatak odalarına girip kaydettikleri mahrem görüntülerle şantaj yaparak; çaldıkları sınav sorularıyla cemaate mensup olmayan milyonlarca vatandaşın hakkını nasıl gasp edip kendi adamlarını hedefledikleri makamlara, fakültelere, polis akademisine, askeri liselere sokarak yol aldıklarını -peyderpey anladık.

Emniyet ve yargı başta olmak üzere devlet kurumlarında kurduğu tezgah tamam olup gücü pekiştiğinde ise siyasi iktidara baskıya başladığını, iktidar boyun eğmeyince de “Selam Tevhid” dosyasıyla, yolsuzluk ambalajına sarılı darbe girişimiyle sonuç almaya kalktığını hep birlikte gördük yaşadık.

Bunun böyle olduğunu bugün para-lel yapının yanında poz verenler de gayet iyi biliyor.

Dün Fethullah Gülen cemaatinin yapıp ettiklerinden, yayılmacılığından, sinsiliğinden hatta badem bıyığından iğrenerek şikayet edenlerin bugün aynı yapıyı -üstelik de hangi taraklarda bezi olduğu görüldükten, bizzat onların canını yaktıktan sonra- masum mağdur ilan etmeye kalkmasındaki inandırıcılık sorunu bir yana, temel motivasyonlarının Erdoğan düşmanlığından ibaret olduğunu da acıklı şekilde görünüyor.

(Cemaatin paralelleşme insiyakı, iştahı ve bir vesayet yapısı, suç aygıtı olarak şekillenmesinde ihmali olanlara dair sorgulamalar saklı kalmak kaydıyla) 14 Aralık’ta başlayan sürece dair bir kaç noktayı özellikle vurgulamak isterim.

* Gülen Cemaatinden gazetecilerin hakkıyla yargılanmasını ve suçsuz iseler eğer, temize çıkmalarını dilerim. Onların başka gazeteciler için kurdukları cümleleri, bugün kendi başlarına gelenler bakımından ibretlik bulsam da adalet duygumu “keser döner sap döner” seviyesine çekemem.

* Lakin Fuat Avni adlı internet fenomeninin başlattığı algı çalışmasının günler öncesinden ve olmayan bir operasyon üzerinden pazarlanması, gazeteye bavulla gelmek gibi komik imaj çalışmalarıyla dramatize edilmesi ve nihayetinde “medyaya demokrasiye darbe” diye paketlenmesi de yutulacak şeyler değil hani. Yine de buna tav olup göz yaşartacak olanlar varsa tutmayayım.

Ekrem Dumanlı’nın davete icabet edip ifadesini vermek için Emniyete gitmek yerine” ille de gelin beni gazetemden alın, bekliyorum, direniyorum hey heey” şeklinde poz kesmesinin nedeni de bu zaten. Batı kamuoyuna “bakın bakın, Türkiye hükümeti basın özgürlüğünü ihlal ediyor gördünüz mü” demeye çalışmak.

* Aynı baskılı tişörtlerin giyilmesinden kelepçeli ellerin havaya kaldırılmasına, twitlerin ikiye katlanmasından Yumurcak TV’nin çizgi film yayınını kesip korku filmi çevirmesinin nedeni de hep aynı.

Paralel yapının emniyete ve yargıya hükmettiği dönemlerde gayet vahşice yürüttüğü gözaltına alma operasyonlarının aksine bugün gayet dikkatli ve nezaketli bir operasyon yürütülüyor halbuki. Bir Hanefi Avcı’nın, Ahmet Şık-Nedim Şener’in, Türkan Saylan’ın gözaltına alınışlarına bakın bir de cemaat mensuplarının.

* Bu arada yıllarca, dindar insanların parasını ve duasını dünyanın dört bir yanında Türkçe öğretiyoruz diye alan bir yapının tezgah ortaya saçılınca İngilizce dövizlerden ve twitlerden medet umması da pek hoş doğrusu.

* Ama asıl gözden kaçan şey, 40 yıldır hesaplı kitaplı şekilde devlete sızan paralel yapının oluşturduğu büyük tehdidin Erdoğan’ın şahsıyla sınırlı olmayıp hepimize yönelik olması. Dolayısıyla Türkiye düşmanı bu yapıyla mücadele etmek tartışmasız şekilde devletin hükümetin görevi. Erdoğan’ın hedef seçilmesinin nedeni ise ondan daha güçlü ve cesaretli bir siyasi aktörün olmaması.

* Öte yandan Ak Parti iktidarının ömrünün, Erdoğan’ın kariyerinin sürekli yükselişte oluşu tiranlığa değil sadece onları seçen Türkiye toplumunun gücüne delalet eder.

Sırf paraleli meşrulaştırmak, iktidarı sarsmak amacıyla onların yanında poz verenlerin hala bir pozitif etkileri olduğunu sanmaları ise pek acıklı. En iyi ölçü ortada duran sicilleri.

(Star'dan)