Uzun bir aradan sonra, tekrar Efsane ile Amsterdam’da karşılaştık. Her nedense, Efsane ile karşılaşmamız hep sıcak Amsterdam akşamlarına denk geliyor. Tıpkı geçen sefer olduğu gibi. Bu kez de, Amsterdam’ın Batı bölgesinde, Türkler’in ve Faslılar’ın yoğun olduğu Meram Restaurantın terasındayız. Çok kalabalık. Türk ve Faslı gençler birbiri üstünde adeta. İkili, üçlü, dörtlü gruplar halinde sohbet ediyorlar. Efsane’nin o kalabalığı yarıp bizim masanın önüne gelmesi belki bir saniye sürdü. Kucaklaştık. ‘Buyrun bir kahvemizi için’ dedik. Her zamanki gibi, bizi kırmadı ve oturdu. Kahveler gelmeden önce hemen sigarasını yaktı. Her halinden, bize anlatmak istediği anektodlar olduğu anlaşılıyordu.
İsterseniz önce Efsane’yi kısaca tanıyalım.
Efsane, yıllarca Amsterdam’da Türk çocuklarına öğretmenlik yaptı. Türkçe dersleri okullardan kaldırılınca emekli oldu. Emekli olunca Amsterdam’a yakın bir şehre taşındı. Orada fazla Türk yoktu. Sabahları kahve eşliğinde kitap okudu. Öğle namazını Faslılar’ın camisinde kıldı. Gençlik yıllarında kitap okumaya zaman ayırmamıştı Efsane ve arkadaşları. Çünkü, o yıllarda, şimdi sosyolog ve Ankara milletvekili olan ve her hafta televizyonlarda tartışmalara katılan ağabeyi onlar adına da kitap okuryordu. Efsane, şimdi, o yılların intikamını alırcasına kitap okuyordu. Kış sezonunda, evinden yürüyerek Amsterdam’ın merkezindeki Fatih camisinde öğle namazını kılan Efsane, De Balie Kültür Merkezi’ne uğramaya ve kahvesini yudumlar. Efsane ikindi namazına da yürüyerek Mevlana camisine yetişirdi. Kısacası Efsane, bir taraftan Amsterdam Türk toplumunun nabzını tutuyor, diğer taraftan da Hollanda gündemini takip ediyordu.
Efsane’nin ilk anektodu, geçen hafta sonuçlanan Hollanda Edebiyat Ödülleri ile ilgiliydi. ‘Haberiniz var mı, Libris edebiyat ödülünü bir Türk kazandı’ diye söze başladı Efsane. Masanın etrafındakiler pür dikkat Efsane’yi dinliyorlardı.
Efsane anlatıyor: “5 yaşında Hollanda’ya gelen, Amsterdam’ın Bijlmeer semtinde yetişmiş Murat Işık, Libris edebiyat ödülünü kazandı. Hollanda’nın en saygın edebiyat ödülü olan Libris ödülü bu yıl ‘Görünmez Ol’ adlı romanıyla Murat’a verildi. Hem de ödül, 4 yaşında Hollanda’ya gelen Fas kökenli Abdelkader Benali tarafından sunuldu”.
Biz, ‘Murat Işık kim?’ diye sorduktan sonra Efsane anlatmaya devam etti.
“Murat küçük yaşlarda sınıf arkadaşları tarafından ‘temizlikci’ diye horlanan bir çocuktu. Murat, ateist ve komünist bir baba ve Alevi bir annenin çocuğu. Annesi bir söyleşide ‘Allah var mı yok mu bilmiyorum’ cümlesini kullanmış. Murat ise herhangi bir dine inanmıyor. Kendisini ne Türk ne Müslüman görüyor. Beyaz Hollandalı zaten değil. Ama Hollanda medyası Türk kökenli bir yazar ödül kazandı diye yazdı… ”.
‘Size bu konuyla ilgili bu kadar bilgi yeter’ diyor Efsane.
‘Gerisini varın siz düşünün’ dercesine…
Bir süre sonra ikinci kahveler geliyor masaya. Efsane hem anlatıyor, hem sigarasını çekiyor. Terastaki yoğunluğa rağmen, efsane, bir başka konuya geçiyor bize fırsat vermeden.
Şunları anlattı Efsane: “Geçen hafta Zaandam’da ‘İnanç ve Akıl’ konulu bir seminere katıldım. Seminer bir Hollanda kurumu tarafından organize edildi. Misafir konuşması ise bir filozofdu. Toplantının açılışında, bazı garip ve anlam veremediğim ritüellerden sonra söz konuşmacıya verildi.
Filozof, ‘Beyler ve bayanlar, sizi biraz şaşırtacağım ama bu akşam üzerinde duracağımız düşünür bir Müslüman. diye söze başladı. Salonda çıt yok. Pür dikkat herkes.
Konuşmacı Averroes’ı, yani Ibn Rüşd’ü anlatmaya başladı. “Aristo’nun eserlerini en iyi şekilde yorumlayan Ibn Rüşd, bir dönem Batılı düşünürleri etkilemişti. Bunlardan birisi de Amsterdam’lı düşünür Spinoza’ydı. Rönesans döneminde de Ibn Rüşd’ün teorileri yaygın ve popülerdi. Ibn Rüşd’ün bütün derdi, Allah’ı bilmek ve tanımaktı. Etrafımızı, dünyamızı bilmek Allah’ı bilmeye giden yoldu. Bu yolda aklı kullanmak, tefekkür etmek Ibn Rüşd’ün tavsiye ettiği metod ve takip ettiği yoldu. Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere diğer ilimleri anlamak insanı Allah’ı anlamaya götürürdü Ibn Rüşd’e göre. Ne devlet ne başka bir güç veya otorite bireyin nasıl inanacağını söylememeliydi Ibn Rüşd öğretisinde. Herkez hür olmalı. Dogmalara yer yoktu. Ibn Rüşd’ü takip eden Spinoza’nın kitapları, zamanın otoritesi yani Katolik yönetim tarafından yasaklanmıştı...”.
Efsane ile bir ara göz göze geldik. Efsane, bakışlarıyla, ‘Siz muhafazakarlar, müslümanlar tembel tembel cami ve dernek köşelerinde oturun. Sabah akşam dedikodu yapın. Elin oğlu Ibn Rüşd’ünüzü de anlatır, fikirlerini de tartışır’ diyordu adeta.
Devamla, ‘Siz her gün oturun kalkın Türkiye’nin politikasını konuşun. İçinde yaşadığınız toplumda neler oluyor?’ sorusunu sormayın. Sonra da kalkıp, ‘İslamafobi, ırkçılık, ayırımcılık artıyor’ diye hayıflanın’ diyordu sanki. Hatta,‘Hiç bir zahmete girmeyin, çaba sarfetmeyin, terlemeyin. Sonra da kalkıp, Türkiye’yi sevenler burada bir yerlere gelemez tekerlemesinin arkasına saklanın’ diyordu Efsane.
Eee, ne diyelim. El Hak, Efsane doğru söylüyor. Ne gayret var, ne istek var ne de ciddi bir cehd... Ancak şikayet var...