Günlerdir Beşiktaş Dolmabahçe Stadı yıkıldığında Beşiktaş’ın Arena’da oynamasıyla ilgili görüşmeleri izliyorum...
İçim içime sığmıyor, infialin Allah’ını duyuyorum, hadi yine kimseyi kırma, bir şey söyleme diye kendime telkin yapıyorum...
Önce Adnan Öztürk birkaç laf etti...
Hadi dedim “Başkan değildir, camianın isteklerini dillendirmek mecburiyetindedir... Geçer bunlar... Arena’da oynar Beşiktaş’la Galatasaray...”
Hayır yetmedi...
Bu kez, geldiğinden beri Galatasaray’ın snobize tavırlarıyla burnu bir karış havadaki başkanı olarak tarihe geçecek Ünal Aysal ortaya çıktı...
- “Beşiktaş Arena’da oynayamaz” diye...
Kulüplerden biri stat yapıyor...
Ezeli rakibi ve ebedi dostunun stadında bir ya da iki sezon geçirmek istiyor...
Bir afra...
Bir tafra...
- “Hayır gelemezsin... Genel Kurul kararı lazım, almayız... Bu iş bitmiştir... Fazla söze gerek yok...”
Bu adamlar Türkiye’nin en güzide camiası Galatasaray’ın başkanı ve yöneticileri...
UEFA kupasını Türkiye’ye kazandıran Galatasaray’ın Başkanı...
Koşa koşa gidip defalarca canlı yayın yaptığım futboldaki başarısıyla, Beşiktaşlı’sı, Fenerli’si bütün Türkiye’nin ayağa kalktığı Galatasaray’ın Başkanı...
O kupayı kazandıran Fatih Terim gibi “adam gibi adam” futboldan geldiği için, kimseyi dinlemedi, topa tek başına girdi...
- “Beşiktaş gelecek elbette bizim stadımızda oynayacak... Futbol böyle paylaşarak güzel...” dedi...
Niye?..
Çünkü Fatih Terim futboldan geliyor...
Futbolun bir rekabet olduğu kadar, aynı kader birliğini etmiş dünyaların kardeşliği olduğunu biliyor...
Futboldan gelen bunu anlar...
Futboldan gelmeyen, stadı şirket zanneder, “Ben stadımı size vermem” diye tutturur...
Galatasaray Kulübü Başkanı, stadı kendisine en yakın ezeli rakibine, ebedi dostuna vermeyerek, Galatasaraylılık değerlerini tarumar etmiştir...
Sonunda Başbakan devreye giriyor da, Beşiktaş’a ayıp olmasın diye bir yıl Arena’da, bir yıl da Şükrü Saracoğlu’nda oynama izni veriyorlar...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’a iki çift lafım olacak şimdi...
- “Götürme Başkan takımı ne Arena’ya ne de Şükrü Saracoğlu’na...”
Allah’ı var Fenerbahçe hiç sesini çıkarmadı...
İlk talepte de kabul etti...
Fakat herkes biliyor ki, Beşiktaş seyircisinin Beşiktaş maçları için Kadıköy’e gitmesi zaten çok zor...
Belli ki orada Beşiktaş seyircisi toplanmaz...
Geriye Arena kalıyor...
Onu da Galatasaray Başkanı’nın bu snob tavırları nedeniyle, oynama hakkını aldığı halde “elinin tersiyle itmelidir” Beşiktaş Başkanı...
“Beşiktaş’ın kendisine ulufe dağıtır gibi verilecek bir stada ihhtiyacı yok” diyerek...
Beşiktaşlı duruşu budur...
Bana gelince...
İlan ediyorum...
Ben bu kadar olaydan sonra bu iki yıl boyunca Beşiktaş’ın maçları için ne Arena’ya giderim...
Ne de Şükrü Saracoğlu’na...
Kasımpaşa Stadı’nda şerefimle Şeref Bey için, hakkımla Hakkı Bey için oynarım...
Devletin yaptığı stadın üzerinde tepinip, en yakın dostlarına stadın kullanımını vermeyenleri kendi ayıplarıyla baş başa bırakarak...
Keşke Fatih Terim’den biraz da futbol etiği dersi alsalardı...
Ne kadar özlüyorum bir bilsen seni Özhan Canaydın...
İnşa etmeye çalıştığın centilmen ve ebedi dost Galatasaray’ın getirilmeye çalışıldığı hale bak...
AHMED HULUSİ KİMLE EVLİ?..
Her gün yarım sayfa yazdığım köşemde, yazılardan birini mümkün olduğunca quantum düşüncesinin mimarlarına, bio enerji ustalarına, yaşam gurularına, astroloji, nefes koçu, NLP masterı sahibi, alternatif yaşam uzmanlarının görüşlerine ayırıyorum...
Bu köşede Deepak Chopra’dan Robin Sharma’ya, Ahmed Hulusi’den Susan Miller’a, Metin Çınaroğlu’ndan Burçin Alpacar’a kadar birçok uzman ve düşünür yer alıyor...
Quantum ve onun tasavvufla yakınlaşmasından, alternatif her alanda kalem oynatanlara kadar, bütün bu düşüncelere sonuna kadar açıyorum köşeyi...
Ahmed Hulusi de zamanında Hulki Cevizoğlu’nun programlarına katılan, astroloji, quantum, tasavvuf ve din arasında ilginç bağları yazan çok kıymet verdiğim bir düşünür-yazar...
Bir internet sitesindeki arkadaşlar, Ahmed Hulusi’nin işadamı Cihan Kamer’in ablasıyla evli olduğunu yazmış, buralardan bir bağlantılar bulmaya çalışmışlar...
Ahmed Hulusi’nin ne karısının kim olduğunu bilirim, ne de kimlerle arkadaş olduğunu...
Deepak Chopra’nın da bilmem...
Robin Sharma’nın da...
Susan Miller’ın da...
Metin Çınaroğlu’nun da...
Burçin Alpacar’ın da...
Ben insanların yazdıklarıyla ve görüşleriyle ilgilenirim...
Onların kimlerle evli olduğu, hangi çevrelerle ne tip ilişkiler içinde olduğu, quantum, astroloji ve tasavvufi düşüncelerinin altında neler yattığı!!! gibi derin konular, daha çok istihbarat örgütlerinin kapsama alanı içinde...
Ben ilgilenmem onlarla...
Ben okuyucuma hayatın ve evrenin sırlarıyla ilgili, çalışmalardan ve düşünce egzersizlerinden bir tutam vererek onlara yeni pencereler açmaya çalışıyorum...
Kim kimin kocasıymış...
Onun kocası olunca ne olurmuş?..
Arkasında ne varmış?..
Önünde ne bulunurmuş?..
Bunlar, dedim ya, istihbarat servislerinin işleri...
İstihbarat işine de saygı duyuyorum fakat;
Benim işim yazı yazmak ve okuyucuya “evrenin sırlarıyla ilgili” yeni ve alternatif düşünce pencereleri açmak...
Aynen Deepak Chopra, Robin Sharma ve Susan Miller gibi çok ilginç şeyler yazıyor Ahmed Hulusi...
Beni okuyanlar, yazdıklarımın önünde ve arkasında gizli kapaklı işlerin olmayacağını bilirler...
Allah’tan hepimiz tanınıyoruz ve biliniyoruz bu piyasada dibine kadar...
HAYATLA ALIŞVERİŞ MEDİTASYONU...
Bugün evrenin işleyiş sırlarına uygun yaşamanızı sağlayacak bir meditasyon tekniğini Deepak Chopra’dan aktaracağım sizlere...
Meditasyon “Hayatla alışveriş meditasyonu...”
Deepak Chopra şöyle diyor:
“Aslında hayat ile olan alışverişimiz aynı hefes alışverişimiz gibidir...
Doğal, çabasız ve cömert...
Günde kaç kez nefes alıp verdiğimizi saymadığımız gibi, özümüzün hayatta kimden, neyi, ne kadar alıp verdiğini de bilmeyiz...
Beklenti olmadan hayatın bize akmasına izin veririz...
Kalbimizde bir tıkanıklık var ise bu nefesimizi, nefesimizde bir ahenk yoksa bu da hayatın bize akışını engeller...
Be sebeple yönlendirmekten zevk aldığım bir Budist meditasyon tekniğini, alma-verme yasasına adıyorum...
Rahat bir pozisyonda oturun ve uzanın...
Gözlerinizi kapatıp, dikkatinizi nefesinize verin...
Nefesinizde hiçbir değişiklik yapmadan sadece solumanızı gözlemleyin...
Ne kadar nefes alıp, ne kadar içinizde tutup, ne kadar veriyorsunuz?..
Nefes alış, nefes veriş miktarınız ve bunların süreleri eşit mi?..
Şimdi nefesinizde hiçbir değişiklik yapmayın...
Sadece nefes alırken ihtiyaç hissettiğiniz enerjileri -neşe, güven, cesaret, huzur, yaşam gücü, azim, kararlılık gibi- evrenden içeri çektiğinizi hayal edin...
Nefesinizi verirken de artık size yaramayan, ihtiyacınız olmayan, doğanıza ait olmayan enerjileri -bitkinlik, öfke, korku, kin, nefret gibi- nefesinizle beraber evrene geri verin...
10-15 dakika devam ettikten sonra gözlerinizi kapalı tutmaya devam edin...
Kendi dinginliğinizde durup nefesinizle beraber içinize doldurduğunuz yeni enerjilerinizi fark ederek özümseyin...
Kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açın...”
(Deepak Chopra’nın Başarının 7 Spiritüel Yasası kitabından)
(Vatan gazetesinden alınmıştır)
İçim içime sığmıyor, infialin Allah’ını duyuyorum, hadi yine kimseyi kırma, bir şey söyleme diye kendime telkin yapıyorum...
Önce Adnan Öztürk birkaç laf etti...
Hadi dedim “Başkan değildir, camianın isteklerini dillendirmek mecburiyetindedir... Geçer bunlar... Arena’da oynar Beşiktaş’la Galatasaray...”
Hayır yetmedi...
Bu kez, geldiğinden beri Galatasaray’ın snobize tavırlarıyla burnu bir karış havadaki başkanı olarak tarihe geçecek Ünal Aysal ortaya çıktı...
- “Beşiktaş Arena’da oynayamaz” diye...
Kulüplerden biri stat yapıyor...
Ezeli rakibi ve ebedi dostunun stadında bir ya da iki sezon geçirmek istiyor...
Bir afra...
Bir tafra...
- “Hayır gelemezsin... Genel Kurul kararı lazım, almayız... Bu iş bitmiştir... Fazla söze gerek yok...”
Bu adamlar Türkiye’nin en güzide camiası Galatasaray’ın başkanı ve yöneticileri...
UEFA kupasını Türkiye’ye kazandıran Galatasaray’ın Başkanı...
Koşa koşa gidip defalarca canlı yayın yaptığım futboldaki başarısıyla, Beşiktaşlı’sı, Fenerli’si bütün Türkiye’nin ayağa kalktığı Galatasaray’ın Başkanı...
O kupayı kazandıran Fatih Terim gibi “adam gibi adam” futboldan geldiği için, kimseyi dinlemedi, topa tek başına girdi...
- “Beşiktaş gelecek elbette bizim stadımızda oynayacak... Futbol böyle paylaşarak güzel...” dedi...
Niye?..
Çünkü Fatih Terim futboldan geliyor...
Futbolun bir rekabet olduğu kadar, aynı kader birliğini etmiş dünyaların kardeşliği olduğunu biliyor...
Futboldan gelen bunu anlar...
Futboldan gelmeyen, stadı şirket zanneder, “Ben stadımı size vermem” diye tutturur...
Galatasaray Kulübü Başkanı, stadı kendisine en yakın ezeli rakibine, ebedi dostuna vermeyerek, Galatasaraylılık değerlerini tarumar etmiştir...
Sonunda Başbakan devreye giriyor da, Beşiktaş’a ayıp olmasın diye bir yıl Arena’da, bir yıl da Şükrü Saracoğlu’nda oynama izni veriyorlar...
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’a iki çift lafım olacak şimdi...
- “Götürme Başkan takımı ne Arena’ya ne de Şükrü Saracoğlu’na...”
Allah’ı var Fenerbahçe hiç sesini çıkarmadı...
İlk talepte de kabul etti...
Fakat herkes biliyor ki, Beşiktaş seyircisinin Beşiktaş maçları için Kadıköy’e gitmesi zaten çok zor...
Belli ki orada Beşiktaş seyircisi toplanmaz...
Geriye Arena kalıyor...
Onu da Galatasaray Başkanı’nın bu snob tavırları nedeniyle, oynama hakkını aldığı halde “elinin tersiyle itmelidir” Beşiktaş Başkanı...
“Beşiktaş’ın kendisine ulufe dağıtır gibi verilecek bir stada ihhtiyacı yok” diyerek...
Beşiktaşlı duruşu budur...
Bana gelince...
İlan ediyorum...
Ben bu kadar olaydan sonra bu iki yıl boyunca Beşiktaş’ın maçları için ne Arena’ya giderim...
Ne de Şükrü Saracoğlu’na...
Kasımpaşa Stadı’nda şerefimle Şeref Bey için, hakkımla Hakkı Bey için oynarım...
Devletin yaptığı stadın üzerinde tepinip, en yakın dostlarına stadın kullanımını vermeyenleri kendi ayıplarıyla baş başa bırakarak...
Keşke Fatih Terim’den biraz da futbol etiği dersi alsalardı...
Ne kadar özlüyorum bir bilsen seni Özhan Canaydın...
İnşa etmeye çalıştığın centilmen ve ebedi dost Galatasaray’ın getirilmeye çalışıldığı hale bak...
AHMED HULUSİ KİMLE EVLİ?..
Her gün yarım sayfa yazdığım köşemde, yazılardan birini mümkün olduğunca quantum düşüncesinin mimarlarına, bio enerji ustalarına, yaşam gurularına, astroloji, nefes koçu, NLP masterı sahibi, alternatif yaşam uzmanlarının görüşlerine ayırıyorum...
Bu köşede Deepak Chopra’dan Robin Sharma’ya, Ahmed Hulusi’den Susan Miller’a, Metin Çınaroğlu’ndan Burçin Alpacar’a kadar birçok uzman ve düşünür yer alıyor...
Quantum ve onun tasavvufla yakınlaşmasından, alternatif her alanda kalem oynatanlara kadar, bütün bu düşüncelere sonuna kadar açıyorum köşeyi...
Ahmed Hulusi de zamanında Hulki Cevizoğlu’nun programlarına katılan, astroloji, quantum, tasavvuf ve din arasında ilginç bağları yazan çok kıymet verdiğim bir düşünür-yazar...
Bir internet sitesindeki arkadaşlar, Ahmed Hulusi’nin işadamı Cihan Kamer’in ablasıyla evli olduğunu yazmış, buralardan bir bağlantılar bulmaya çalışmışlar...
Ahmed Hulusi’nin ne karısının kim olduğunu bilirim, ne de kimlerle arkadaş olduğunu...
Deepak Chopra’nın da bilmem...
Robin Sharma’nın da...
Susan Miller’ın da...
Metin Çınaroğlu’nun da...
Burçin Alpacar’ın da...
Ben insanların yazdıklarıyla ve görüşleriyle ilgilenirim...
Onların kimlerle evli olduğu, hangi çevrelerle ne tip ilişkiler içinde olduğu, quantum, astroloji ve tasavvufi düşüncelerinin altında neler yattığı!!! gibi derin konular, daha çok istihbarat örgütlerinin kapsama alanı içinde...
Ben ilgilenmem onlarla...
Ben okuyucuma hayatın ve evrenin sırlarıyla ilgili, çalışmalardan ve düşünce egzersizlerinden bir tutam vererek onlara yeni pencereler açmaya çalışıyorum...
Kim kimin kocasıymış...
Onun kocası olunca ne olurmuş?..
Arkasında ne varmış?..
Önünde ne bulunurmuş?..
Bunlar, dedim ya, istihbarat servislerinin işleri...
İstihbarat işine de saygı duyuyorum fakat;
Benim işim yazı yazmak ve okuyucuya “evrenin sırlarıyla ilgili” yeni ve alternatif düşünce pencereleri açmak...
Aynen Deepak Chopra, Robin Sharma ve Susan Miller gibi çok ilginç şeyler yazıyor Ahmed Hulusi...
Beni okuyanlar, yazdıklarımın önünde ve arkasında gizli kapaklı işlerin olmayacağını bilirler...
Allah’tan hepimiz tanınıyoruz ve biliniyoruz bu piyasada dibine kadar...
HAYATLA ALIŞVERİŞ MEDİTASYONU...
Bugün evrenin işleyiş sırlarına uygun yaşamanızı sağlayacak bir meditasyon tekniğini Deepak Chopra’dan aktaracağım sizlere...
Meditasyon “Hayatla alışveriş meditasyonu...”
Deepak Chopra şöyle diyor:
“Aslında hayat ile olan alışverişimiz aynı hefes alışverişimiz gibidir...
Doğal, çabasız ve cömert...
Günde kaç kez nefes alıp verdiğimizi saymadığımız gibi, özümüzün hayatta kimden, neyi, ne kadar alıp verdiğini de bilmeyiz...
Beklenti olmadan hayatın bize akmasına izin veririz...
Kalbimizde bir tıkanıklık var ise bu nefesimizi, nefesimizde bir ahenk yoksa bu da hayatın bize akışını engeller...
Be sebeple yönlendirmekten zevk aldığım bir Budist meditasyon tekniğini, alma-verme yasasına adıyorum...
Rahat bir pozisyonda oturun ve uzanın...
Gözlerinizi kapatıp, dikkatinizi nefesinize verin...
Nefesinizde hiçbir değişiklik yapmadan sadece solumanızı gözlemleyin...
Ne kadar nefes alıp, ne kadar içinizde tutup, ne kadar veriyorsunuz?..
Nefes alış, nefes veriş miktarınız ve bunların süreleri eşit mi?..
Şimdi nefesinizde hiçbir değişiklik yapmayın...
Sadece nefes alırken ihtiyaç hissettiğiniz enerjileri -neşe, güven, cesaret, huzur, yaşam gücü, azim, kararlılık gibi- evrenden içeri çektiğinizi hayal edin...
Nefesinizi verirken de artık size yaramayan, ihtiyacınız olmayan, doğanıza ait olmayan enerjileri -bitkinlik, öfke, korku, kin, nefret gibi- nefesinizle beraber evrene geri verin...
10-15 dakika devam ettikten sonra gözlerinizi kapalı tutmaya devam edin...
Kendi dinginliğinizde durup nefesinizle beraber içinize doldurduğunuz yeni enerjilerinizi fark ederek özümseyin...
Kendinizi hazır hissettiğinizde gözlerinizi açın...”
(Deepak Chopra’nın Başarının 7 Spiritüel Yasası kitabından)
(Vatan gazetesinden alınmıştır)