Bir çok insan, dost tanırım. En az beş çocuğa maddi, manevi en ideal şekilde analık, babalık yapabilecekleri halde, bunun sorumluluğunu üstlenebilecekleri halde; ana ,baba olmaktan kaçınırlar. Çünkü böyle adi bir dünyada, böylesine rezil insanlar arasında, bu seviyede berbat yönetilen bir dünyada, canlarından can kopartıp onları dünya denilen bu cehenneme getirmek istemezler. Kaderdir, Allah nasip eder veya etmez, bu tartışmalar konumuz değil. Ben böyle insanların duygularına, düşüncelerine, kararlarına şahidim.

Ama mülteciler sürekli ürüyorlar. Hem vatanlarını terk edip, memleketlerinden firar edip, hem de dileniyorlar ve dilenirken tamamına yakınının kucaklarında birer bebek, yanlarında ayrıca küçük çocuklar.

Cehalet, eğitim, bilinç gibi konulara da boş verelim. Ama böyle kucaklarında küçük çocuk, emzik çağında bebek olan bu dilenci insanlar, toplumun sosyolojik ve psikolojik yapısını ciddi anlamda bozuyorlar. En son 18-20 yaşlarında erkek kadın çiftinin ikisinin de kucağında çocuk vardı ve ben bir simit alıp kadına uzattım. Çocuklara yarım yarım yedireceğini umdum. Ama 3 dakika sonra erkeğin kadının elinden simidi alıp kadını ve çocukları umursamadan kendisinin yediğini gördüm. Merhamet, acıma, şefkat, insan sevgisi olarak isimlendirdiğimiz duygularımız terör, sorumsuz siyasetçiler, dolandırıcı çeteler sayesinde çok zayıflamıştır ve Suriyeli bu her birisinin kucağında, yanında bebek, çocuk olan bu dilenciler sayesinde yüreklerimizdeki, ruhlarımızdaki çok azalmış olan  bu merhamet, bu şefkat duygularımız körlenmeye, kurumaya başladı. Ters tepiyor artık. Olması gereken kimya, psikolojik reaksiyonların tersi oluşuyor bünyelerimizde, ruhlarımızda.

Sevgi, şefkat, merhamet gibi insanı güzelleştiren, insana yakışan duygular sadece Allah’ta sınırsız bir kaynaktır ve bize de Allah’ın kaynaklarından  akıtılan duygulardır. Yani bizim uhdemizde bu duygular asla sınırsız olamaz.

Amerika’daki, Avrupa’daki, Kafkasya’daki, Uzak Asya’daki, Orta Asya’daki, Orta Doğu’daki, Afrika’daki ağzı iyi laf yapan, iyi giyimli, bakışlarından asalet fışkıran politikacılar sokaklara, caddelere, semt pazarlarına korumasız, tebdili kıyafet çıkmadıkları sürece, havaya konuşmuş, suya yazmış, kara toprağa siyaset yapmış olurlar.

Ben diyorum ki; Afganistan’a, Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya asker dedikleri katillerle saldıran politikacılar bunu biliyorlardı. Yani buralardaki Müslüman halkın kendilerine en merhametle, en şefkatle Türkiye’nin kucak açacağını ve böylelikle Türkiye’yi kocaman, dev bir mülteci sığınağı haline getireceklerini hesaplamışlardı.

Türkiye’yi dize getirmek, Türkiye’ye boyun eğdirmek için siyaseti bilardo topu gibi kullandılar. Topun nereden nereye sekeceğini, nerelere çarpacağını ve sonunda  bir kara delikten girer gibi Anadolu’ya gireceğini biliyorlardı.

Size bu işin çözümünü açıklayayım. Evli evine, köylü köyüne. Ama ilk olarak buralara saldıran ve saldırılmasına sebep olan  herkesi savaş suçu ile yargılanmalıdır. İkincisi buralarda yakılıp yıkılan tüm kentler yeniden inşa edilmelidir. Bunun paraları buralara saldıran ülkelerden verilmelidir.. Üçüncüsü bu iş tamamlanınca Tüm Afganlar, Iraklılar, Suriyeliler ,Libyalılar kendi memleketlerine dönmelidir.

500 bin avroya Portekiz’den ev alana ve aile yakınlarına  Portekiz vatandaşlığını, Almanya’dan 1000 avroluk ev alana Almanya vatandaşlığını, 2 milyon sterlin verip İngiltere’den ev alana İngiliz vatandaşlığını, bu kadar dolara da Amerika2dan ev alana  Amerikan vatandaşlığını sunan medeni dünya, zengin mültecilere göz kırparken, dilenci mültecilerin  de Türkiye’de kalması için Türkiye’ye her türlü rüşveti vermeye hazırlar.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçe diyen Nazım Hikmet sağ olsaydı, şiirlerinde özlemini çektiği böyle bir dünyanın, böyle bir hayatın asla var olmadığını ve asla da var olmayacağını bilirdi.

Kimsenin yuvasını bozamayın siyasetçiler ve kahraman olduğunu sanan ama deniz aşırı ülkelerden gelip başkalarının evlerine saldıran askerler! Bir ağaca tutunup duran bir salyangozu oradan indirmeyin!  Evinizin bahçesindeki karınca yuvalarına kaynak su dökmeyin!  Gün gelir seni de tutunduğun yerden söküp atarlar, gün gelir senin de ve ailenin de  kafalarınızdan aşağı kaynak sular dökerler, gün gelir sen de kucağında bebeklerle  dilenirsin.

Yer, gök mülteci kaynıyor desek yanılmayız ve kendi mültecileri yetmezmiş gibi, aşk ve üreme haklarını firar ederken bile kullanıyorlar ve firar eden mülteci sayısı ikiye, üçe, beşe katlıyor ve daha da katlayacaktır. Etten duvarların, yakın koruma ordularının, zırhlı ve silahlı muhafızları olan arabaların, kurşun geçirmez yelekli özel fedailerin, güvenlik seviyesi beş yıldızlı malikanelerin içinde, ahkam keserek mülteci kaosunu kimse çözemez.

Mülteci Krizi henüz başlangıç, bebek seviyesindedir.5 yıl sonra gelişme ve büyüme seviyesinde olacaktır.10 yıl sonra ergen çağında olacaktır.20 yıl sonra bela seviyesinde olacaktır.30-40 yıl sonra da kara bela seviyesinde olacaktır.

Mülteci gruplarının arasında sızan teröristler ise ayrı bir faciadır.

www.tarazastana.com