'Muhafazakâr hegemonya'
Ömer Çelik'in başkanlık sistemi için, "rejimi değil, sistemi tartışıyoruz" hatırlatması bile geçmiştekinden farklı bir boyuta yerleşiyor. Birilerinin yıkmaya çalıştığı, diğerlerinin de silahla koruduğu "rejim" artık gündemimizde değil. Siyaset dönem dönem moda kavramlar üretiyor. "Şeriat özlemi", "irtica tehdidi" geçmişte kaldı. AK Parti iktidarının ilk yılları için kullanılan "takiyye" deyimini hatırlayan bile kalmadı. Devlet içindeki iktidarın fiilen el değiştirdiği 2007 yılında üretilen kavramlar da artık pek duyulmuyor. "Sivil dikta" tabiri, askerî vesayetin çekilmesi ile gündemden düştü. "Mahalle baskısı" gibi biraz sosyoloji kokan nitelemeler de artık pek revaçta değil. Siyaset biteviye iktidar mücadelesi üretiyor. Güç dengesi değişince, cephane olarak kullanılan kavramlar da değişiyor. Bugün ise "muhafazakâr hegemonya" tabiri yükselişte. Zülfü Dicleli'nin Taraf'taki yazısı, bu değişimin tutarlı ve dengeli işaretlerinden biri.
"Muhafazakâr hegemonya", bugünün iktidar ve güç ilişkilerini ifade etmek adına, nispeten soğukkanlı ve elverişli bir tabir. Muhafazakârlık, tecrübe edilmiş ve işe yaradığı ispat edilmiş gelenekler üzerinde yükselir. Kutsalları olan bir dünya, aile kurumu, sosyal istikrar ve uyum, ahlakî değerler, disiplinli ve hiyerarşik bir toplumsal ilişki alanında oluşturulan güven duygusu muhafazakârlığın gördüğü canlı karşılığı açıklar. Muhafazakârlık, toplumun devamı adına lüzumlu olanı korumaktır. Taassup veya tutuculukla muhafazakârlığı ayıran çizgi değişme karşısındaki tutumdur. Muhafazakârlar, değişerek muhafaza etmekten yanadır.
Hegemonya tabirinin de çok özel bir anlamı var. Bugün dünyada yaygın kullanımının arkasında, bu tabire siyasî alan için zengin bir içerik kazandıran İtalyan Marksist düşünürü Gramsci duruyor. Hegemonya, gücün rızaya dayandırılmasıdır. Hiçbir siyasî güç, rızaya dayanmadıkça kalıcı olamaz. Bunun için iktidar sahipleri, yönetme hakkına halkı ikna etmek için çaba harcarlar. Siyasî iktidarların aydınları, sanatçıları ve bütün kültürel araçları seferber etmesinin, hegemonyasını kurmak adına ideolojik aygıtlar geliştirmesinin sebebi budur. Böylece "muhafazakâr hegemonya" tabiri, muhafazakâr değerlere yaslanan bir iktidarın, kültürel araçları kullanarak toplumsal desteğini pekiştirmesi anlamına geliyor. Hegemonya, kültürel araçlarla sağlanır. Siyasî iktidarın kültürel alana müdahalesi hegemonyasını genişletmek içindir. Başbakan'ın başlattığı tiyatro tartışmasının ve tiyatroları özelleştirme teşebbüsünün arkasında işte bu hegemonya mücadelesi duruyor. "Muhafazakâr sanat" tartışması, bu hegemonya arayışının bir cephesini aydınlatıyor. Doğru mu?
Doğru, çünkü anayasal veya yasal bir alandan değil, siyasetin özüne dair doğal bir mücadeleden bahsediyoruz. İktidar, kültürel araçları kullanarak karşı hegemonyayı yıkıyor; yerine kendi hegemonyasını kuruyor. Bu bir güç mücadelesi. Hegemonyası sona erenlerin karşı çıkması kadar yeni iktidar sahiplerinin kendi hegemonyasını kurmaya çalışması da aynı ölçüde doğal. Hangi tarafın kullandığı araçlar halkı ikna edecek? Temel soru burada. Güç ve nüfuz temel amaç: İktidar elindeki araçları kullanarak kendini kalıcı hale getirmeye çalışıyor. Hegemonya mücadelesinin kurallarını baştan sona demokrasi belirliyor. Toplumu ikna edip arkanıza alıyorsunuz. Sonra dönüp daha fazlasına aynı halkı ikna etmeye çalışıyorsunuz. AK Parti'nin üç seçimde yükselen oy grafiğini, bu hegemonya inşa sürecinin başarısı olarak okumak mümkün.
Başbakan sistematik olarak anti-elitizm yapıyor. Hafta sonu Rize'de söylediği "Bu ülkenin 75 milyon vatandaşına kimse parya muamelesi yapamaz" sözü, bu elit karşıtlığının bilinçli bir politika olarak sürdürüldüğünün son örneklerinden biri. Bugün yapılan kamuoyu araştırmaları bu hegemonyanın genişleyerek arttığını gösteriyor.
Bu hegemonyadan şikâyetçi olanların önünde tek yol var. Aynı yöntemleri kullanarak kendi hegemonyalarını kurmak. Bunun için halkı ikna etmek. Mesela şu soruya cevap verelim: Halkın vergileri ile geçinen memur-sanatçı ayrıcalığını savunmanın, bu karşı hegemonyaya herhangi bir katkısı olur mu?
Muhafazakâr hegemonya tabiri, bir analiz aracı olarak elverişli. Öyleyse bugünün hegemonyasının öncekilerden farkı ve tarihsel anlamı ile devam edelim.
(ZAMAN)