Milli sorunumuz: Yüzleşememek

ARTIK şunu anlamış bulunuyorum:

Biz başkalarına ait tarihlerle, başkalarına ait geçmişlerle, başkalarına ait suçlar ve kabahatlerle gayet güzel yüzleşiyoruz.
Ancak...
İş kendimize ait tarihe, kendimize ait geçmişe, kendimize ait suçlar ve kabahatlere gelince yan çiziyoruz.
Şöyle üstün körü bir inceleyin.
Önce muhafazakâr basında Sivas’la ilgili yazılıp çizilenlere bakın.
Ardından da Kemalist basında Dersim’le ilgili yazılıp çizilenlere bakın.
Aradaki yakın akrabalığın, durumu bütün açıklığıyla ortaya koyduğunu fark edeceksiniz.
* * *
Yüzleşemiyoruz.
Gettomuza, kliğimize, cemaatimize, camiamıza, davamıza zarar gelir diye ödümüz kopuyor.
Bu yüzden ölü bedenler karşısında vicdansızca yorumlar yapabiliyoruz.
Bu yüzden katilleri koruyup kolluyoruz.
Kimimiz mağaralara sığınmış masum insanları fareler gibi zehirleyerek katledenleri mazur göstermek için bin dereden su getiriyor.
Kimimiz de bir otele sığınmış insanları “yak ulan yak” nidaları ve tekbirler eşliğinde yakan zihniyetle hesaplaşmamak için bin dereden su getiriyor.
* * *
Sadece Sivas ve Dersim’de mi çıkıyor bu yüzleşememe hastalığı?
Ne gezer!
İşte bakın:
-  Milli Görüşçüler cihat parasıyla yüzleşemiyor.
-  İslamcılar kanlı pazarla yüzleşemiyor.
-  Kemalistler tek parti dönemiyle yüzleşemiyor.
-  Liberaller Ergenekon’da yapılan hatalarla yüzleşemiyor.
-  Sağcılar Çorum ve Maraş katliamlarıyla yüzleşemiyor.
-  Ulusalcılar Hrant Dink cinayetiyle yüzleşemiyor.
-  Demokrat Parti’nin çizgisini takip edenler, Menderes dönemi uygulamalarla yüzleşemiyor.
-  27 Mayısçılar Yassıada ve idamlarla yüzleşemiyor.
-  Muhafazakârlar komünizmle mücadele dernekleriyle yüzleşemiyor.
-  Koca ülke Ermeni sorunuyla yüzleşemiyor.
* * *
Dersim konusunda Kemalist çevrelerde yazılıp çizilenlere bakınca karamsarlığa kapılmıştım.
Sivas konusunda muhafazakâr çevrelerde yazılıp çizilenlere
bakınca ise umudumu hepten
yitirdim.
Korkarım biz kolay kolay aynaya bakmayı başaramayacağız.

-  FAYTONLA küçük bir ada turuna çıkma...
-  Aslen İzmirli olan ballı lokma tatlısının ada versiyonuyla ilgilenme...
-  Aslen Romalı olan dondurmanın Büyükada versiyonuna selam çakma...
-  Adanın ünlü kokoreççisi ile ünlü dönercisine şöyle bir uğrama...
-  Dingin ve huzurlu Aya Nİkola Oteli’nin terasında süper bir öğleden sonra geçirme...
-  “Hangi ada daha şiirli” temasına sardırıp geyik çevirme...
-  Troçki’nin kaldığı yalıya uzaktan bakma...
-  Bisikletle ada turu...
-  Yalılar arasında yürüyüş...
-  Faytoncuların sorunlarını da, faytoncuların yarattığı sorunları da dinleme...
-  Yazı Büyükada’da geçirecekmiş gibi kiralık ev arama...
-  Ada’nın geçmişine vakıfmış gibi “buralarda Fıstık Ahmet’in
bir yeri olacaktı” falan diye sorular sorma...

BDP’liler Nevruz’u 18 Mart’ta İstanbul Kazlıçeşme’de kutlamak için ilgili makamlardan izin istediler.
Valilik, son anda bu izni vermedi.
Gerekçe?
“Nevruz günü 21 Mart’tır... 18 Mart’ta kutlama olmaz.”
Hafta içine rast geldiği zamanlarda doğum günü kutlamaları bile hafta sonuna kaydırılıyor.
Neden Nevruz kutlamaları da herkesin katılabileceği bir pazar gününe kaydırılmasın?
Size ne o partinin kutlamayı hangi gün yapacağından?
Hem bir miting ya da kutlama için en uygun gün değil midir pazar günü?
* * *
Sonuçta ne oldu?
Ne olacak?
Bir dolu tatsızlık...
Metrobüsler taşlandı, İstanbul savaş alanına döndü, güvenlik güçlerine saldırılar oldu, kamu mallarına zarar verildi ve işler çığırından çıktı.
Göstericilerin kamu mallarına zarar vermelerini, İstanbul’u savaş alanına çevirmelerini, güvenlik güçlerine saldırmalarını tabii ki mazur göremeyiz.
Kazlıçeşme’deki kutlamalara izin verilmemesi, bu türden vandallıkların mazur görülmesine neden olamaz.
Ama bu türden vandallıklar ortaya çıktı diye, demokratik bir hakkın engellenmesi gerçeğini de göz ardı edemeyiz.
* * *
Bizde âdet şöyledir:
Devlet vatandaş için değil, vatandaş devlet için vardır.
Hangi günün ne zaman kutlanacağına devlet karar verir.
İleri demokrasi günlerinde de...
Bu adet değişmemiştir.

LONDRA’daki Ulusal Ordu Müzesi, “İngiltere’nin karşılaştığı en büyük komutan kimdi?” başlıklı bir anket düzenlemiş.
Ankette 20 aday bulunuyormuş, içlerinde Atatürk de varmış.
Bu bilginin halkımıza ulaşmasıyla birlikte Ulusal Ordu Müzesi’nin sitesi kısa süre içinde çökmüş. Çünkü halkımız Atatürk’ü birinci çıkarmak için üstün bir gayret sarf etmeye başlamış.
* * *
Sayısız öyküden biridir bu...
Amerika ya da Avrupa basınında düzenlenen bir ankette Atatürk’ün adını birinci çıkarmak için gayret gösteririz.
Bu konuda üstümüze yoktur.
Neden böyle?
Kendinden emin ulusların hiç de sallamayacağı bu türden anketleri biz neden vatan millet meselesi haline getiriyoruz?
Bunun üç nedeni var:
BİR: Bizim sevip saydığımız liderimizin bütün dünya tarafından sevilip sayılmasını sağlamak istiyoruz.
İKİ: Sevip saydığımız liderin dünyaca tanınmasını sağlamak için düzgün işler yapmanın zorluğuna katlanmak yerine internet anketinde tık yapmanın kolaycılığına kaptırıyoruz kendimizi.
ÜÇ: Yabancılar karşısında aşağılık kompleksimiz var, bitmek tükenmek bilmeyen... O kompleksimizi bu tür anketlerde birincilik elde ederek aşmaya çalışıyoruz.
* * *
Şu kadarını söyleyeyim:
Atatürk yaşasaydı, bu tür anketler karşısında ulusun sergilediği gayretkeşliği yadırgar, bunu bir tenezzül meselesi haline getirirdi.

JET Fadıl Abi...
Geçen gün “Deniz Taksi” ile Büyükada’ya giderken öğrendik ki “Deniz Taksi” işletmesinin sahibi olmuşsun.
Hayırlı olsun.
Fakat “Beşiktaş / Büyükada” arası “Deniz Taksi” seferi çok pahalı be abi!
İstanbul’dan Ankara’ya uçakla daha ucuza gidiyoruz, o derece yani.
Senin anlayacağın dille anlatacak olursak:
Büyükada’ya gitmek için “Deniz Taksi”ye bayıldığımız parayla “Caprice Gold”den iki saray odası alır, üçüncüsünü de bedavaya getirebiliriz.
Yani bir fiyat ayarlaması yapman gerekiyor gibi...

(Hürriyet)