MİHRİŞAH SAFA

Üç gündür gözüm Instagramda, Nur Nadir’in story’lerindeydi..

Perşembe günü aldığımız ve aslı olmadığı anlaşılan “vefat haberinden” sonra, 40 yıldır tanıdığım, hakkında binlerce yazı yazdığım Asil Nadir’in sağlık durumu beni bayağı meraklandırmıştı...

Ve ne yazık ki Pazar akşamı eşi Nur Nadir’in Instagram hesabından yayınladığı “Vasiyet” ile bu efsane ismin  “gerçekten” hayattan ayrıldığını  büyük üzüntüyle okudum.

Asil Nadir kimdi, neler yapmıştı, iş ve özel hayatı nasıldı, nasıl yaşadı gibi soruların yanıtını yıllardır okuduk... Ve önümüzdeki aylarda da okumaya devam edeceğiz..  Bir efsane olduğunu kabul etmemiz gerekir.

Meslek hayatımda en çok hangi ismin haberini yazdın deseler, düşünmeden Asil Nadir derim.

O’nu ilk tanıdığımda Doğu Londra’da Commercial Road üzerindeki Wearwell şirketinin başındaydı. Ben de başkent Londra’ya yeni gelmiş, Hürriyet Gazetesinde çalışan gencecik bir muhabirdim.

1980’lerde  Asil Nadir ile başlayan profesyonel ilişkimiz, benim Kıbrıslı eşim dolayısıyla daha farklı bir boyuta erişmiş, ünü giderek artan işadamını yakından izlemeye yönlendirmişti.

1980’lerde Polly Peck International, sadece Londra Borsasında değil, dünyanın dört bir yanında Asil Nadir’in yönetiminde finans haberlerinin adeta “yıldız”  konusuydu...

Asil Nadir’e finans çevreleri “Midas Dokunuşlu” adam ismini vermişti.. Gerçekten dokunduğu her işi, aldığı her şirketi kısa zamanda altın yumurtlayan bir deve çeviriyordu.. Polly Peck’in 1000 sterlinlik hissesinin , kısa zamanda 1 milyon sterline yükseldiği günleri kimse bugüne kadar unutmadı. Bu lakap, boşuna verilmemişti.

1980, 1990’larda Asil Nadir’in adının geçmediği bir gazeteyi görmek gerçekten zordu. O zaman ofisimize her tür İngiliz gazetesi alınır, baştan aşağı taranır, Türkiye ile ilgili  ve genel konulardaki haberler tercüme edilir veya araştırılırdı.

En çok kimin haberini mi görürdük ?.. Ya Kraliyet ailesi, ya da Asil Nadir...

Hele Financial Times’ın pembe renkli sayfalarından kestiğim küpürleri hiç ama hiç unutamam..Sayısız klasör bu ünlü iş adamının renkli haberleriyle dolup, taşardı ofisimizde . Zannetmeyin sadece finans sayfalarında haberi olurdu.. Renkli kişiliği, İngiliz siyasi partileri ve politikacılarla ilişkileri, renkli hayat tarzı ile İngiliz magazinin de büyük ilgisini çekerdi Nadir Ailesi.

Asil Nadir’in iyi günlerine de, kötü günlerine de yakından tanık olmuştum.  

Şaşalı yükselişine yakından tanıklık etmiş, ünlü sosyete kulubü Annabels’in yanı başındaki PPI (Polly Peck International) binasındaki toplantılarına, yılbaşlarında basın mensuplarına Mayfair’in tanınmış restoranı Scotts’da verdiği yemeklere çok katılmıştım.

Ancak bomba gibi düşen Serious Fraud Office’in (Ağır Dolandırıcılık Dairesi), PPI merkezine baskını, gerçekten Londra ve dünya finans çevrelerinde şok etkisi yaratmaya yetecek düzeydeydi.
Tüm dünyada elektronikten basına, gıdaya çeşitli iş dallarında imparatorluk yaratan bu Midas Dokunuşlu adam, PPI’dan izinsiz para almaktan, hakkındaki 66 ayrı dolandırıcılık suçuyla suçlanmıştı.

Bir iş gezisi dönüşü gözaltına alındığı havaalanından, Wormwood Scrubs cezaevine gönderilişi, o tarihte İngiliz hukuk tarihinde görülen en yüksek kefalet olan 5 milyon Sterlinle serbest bırakılışı, daha sonra Bow Street Asli Ceza Mahkemesindeki davaları o yılların en heyecanlı günleriydi..

Mahkemeler devam ederken Mayıs 1993’de Asil Nadir bir anda Belgrave Square’deki evinden esrarengiz şekilde ayrılarak, önce Fransa’ya ardından Türkiye üzerinden Kuzey Kıbrıs’a özgürlüğüne gitmişti. . İngilizler şok içinde, ne yapacağını bilemez haldeydi. O günlerde tabi ki yazılı, sözlü basın hep bu haberlerin peşindeydi.

Girne’de Lapta’daki evinin önü, yüzlerce basın görevlisi tarafından adeta ablukaya alınmıştı. Herkes nasıl kaçtığının peşindeydi.

Hiç unutmam, Haziran 1993’de biz de şimdi rahmetli olan müdürüm Faruk Zabcı ile ver elini , soluğu Lefkoşa’da almıştık. Zırhlı siyah arabalar içinde muhafızlarıyla dolaşan Asil Nadir’i takipteydik. Sonunda Çatalköy’deki evinde buluşmuştuk. Ancak henüz röportaja hazır olmadığını, ilk exclusive görüşmesini bize vereceğine söz verip, bizi yolcu etmişti.

Hiç “Kaçtı” Demedik

Ve dediği gibi hazır olunca bizi adaya çağırıp, hem Kıbrıs Gazetesinde, hem de Lapta’daki muhteşem malikanesinde bizi ağırlayıp, nasıl Londra’dan Kıbrıs’a döndüğünü uzun uzun anlatmıştı. O zaman “Kaçtı” kelimesini asla ve asla kullanmamıştık. Asil Nadir, adil şekilde yargılanmayacağını, kendisine komplo kurulduğunu ve adını temize çıkartmak için adaya döndüğünü, kaçmadığını üzerine basarak söylemişti.

Hürriyet Gazetesinde peşpeşe yayınlanan bu “dönüş hikayesi” özellikle İngiliz basınının da büyük ilgisini çekmişti...

Asil Nadir ile daha sonra 2010 yılında, 17 yıl arayla müthiş bir sansasyon ile döndüğü Londra’da yeniden bir araya gelmiştik. Eski evinin bulunduğu Mayfair’de kiraladığı malikanesi yine basının ablukası altındaydı. Gidişi kadar, dönüşü de muhteşem olmuştu.

Bu kez 10 ayrı suçtan 29 milyon sterline yakın parayı dolandırmakla mahkemeye verilmişti. Ayağına elektronik kelepçe bağlanmıştı. Adres Old Bailey yani Ağır Ceza Mahkemesiydi.

Nadir’in 1990’lardaki davaları gibi bu kez 21’inci yüzyılda başlayan davalarını da takibe başlamıştım.  Mahkeme koridorlarında çok konuşup, sohbet etmiştik. Davayı kazanacağından ümitliydi. Yoksa döner miydi ?

2012 Ağustos ayında karar açıklandığında 10 yıla mahkum olmuştu. Bu kez Londra’nın sıkı cezaevlerinden Belmarsh’a gönderilmişti. Cezaevinde avukatları ve yakın ailesinden başka kimseyle görüşmüyordu. Sonra, en az 5 yıl yatmak üzere girdiği cezaevinden 5 milyon sterlin tazminat ve 2 milyon sterlin mahkeme ve hukuki masrafları ödeyip, cezasının geri kalanını çekmek üzere gönüllü olarak Nisan 2016’da Türkiye üzerinden adaya dönmüştü... 4 yıl zorlu bir cezaevi hayatı yaşamıştı.

Her attığı adımı haber olan Asil Nadir efsanesi doğduğu topraklara döndükten sonra da devam etmişti...

Yazları her Kıbrıs’a geldiğimde Girne caddelerinde O’nun siyah araçlı konvoyunu gözüm arıyordu. En son geçen yaz,  yolda rastlamıştık. Zeytinlik yolunda siyah aracı içinde süzülüp gitmişti.

Kendisini şahsen en son 2022 yazında Girne’de bir düğünde yakından görmüş, uzun uzun sohbet etmiştik. Yanında koruması yoktu, yalnızdı. Bana kızı Lisa Nur ve MertSelim’den bahsetmişti. Minicik çocuklarından bahsederken gözleri parlıyordu. Son görüşmemiz olduğunu bilmeden sıcak Akdeniz akşamında eski günlerden bahsetmiştik. Kolay değil, birbirimizi 40 yıldır tanıyorduk.

Son aylarda rahatsızlığını sık sık duyar olmuştum.

Asil Nadir için “Enigma ‘yani’ Muamma” diyebilirim.

Midas Dokunuşlu adam, Efsane Kişi diyebilirim.

Hayatı dizilere konu olacak kadar heyecanlı, renkli, macera dolu, özel hayatı bir o kadar merak uyandıracak cinsten, çok kişiye hayrı dokunan, bazılarının ise adını anmak istemediği bir şahsiyetti.

Binlerce insanın hayatına dokunmuştu. Özellikle de doğduğu toprakların barışını yakından düşünüyordu.

Tanrı rahmetler eylesin... Ailesine başsağlığı ve sabırlar dilerim. En çok da geride bıraktığı minicik iki çocuğuna. Babalarını tanıyamadan büyüyecekler.

Ne derseniz deyin, ülkesine bağlı bir vatanperverdi. Bu da hiç unutulmasın.

Güle güle Asil Bey... Yolun ışıklarla aydınlansın...