MGK ne yapacak?
Beklendiği gibi, kurulun ana gündem maddesi, "artan terör" ve "Suriye" olmalı.
1984-2012... Tam 28 yıl.
Bu süre içinde MGK'nın yaptığı tüm toplantılarda ana gündemin "artan terör" olduğunda şüphe yok.
Şu an, 1984'ten daha da çetin bir terör problemi ile karşı karşıyayız.
Üstelik bugün, terörün ideolojik anlamda toplumun bir kesiminde karşılık oluşturduğu gibi bir kaygı gelip zihinlere oturmuş durumda.
Şöyle bir kanaat:
-Kürtler adına elde edilen haklar, terör sayesinde elde ediliyor, öyleyse silah Kürtler'in hak mücadelesinin sigortası durumundadır.
Bir negatif daha:
AK Parti, "devlet adına" "Kürtler"le yeni bir iletişim kanalı oldu. Ancak ilerleyen süreçte, PKK ve türevlerinin yürüttüğü propaganda ve onun medyadaki "Türk liberal karşılıklar"ı, Tayyip Erdoğan'ın, AK Parti'nin "milliyetçileştikleri" temasıyla, bu iletişim kanalında epey imaj kaybını gerçekleştirdi. Hele Uludere sürecinin iyi yönetilmemesi bu imaj kaybını besledi.
"Güvenlikçi politika" söylemi, PKK terörünün, hayatın her alanına sirayet eden boyutlarına (KCK marifetiyle vergi tarh etme, adam kaçırma, yargılama, molotoflu sokak gösterileri, hatta kamp kurma, yol kesme) karşı müdahalede irade zaafı oluşturdu.
Suriye bağlantılı dış gelişmelerin de gündeme gelmesiyle, PKK'nın "stratejik derinlik" imkânı bulduğu ve sanki PKK ile mücadelenin daha da zorlaştığı gibi bir kanaat, örgüte bağlı şebekelerin Doğu-Güneydoğu'daki psikolojik terörünü artırdığı gibi genel ülke kamuoyundaki tedirginliği daha da besledi.
Durum tespitinden sonra
Bilmiyorum MGK'da, önce bir durum tespiti yapılır mı?
Eğer öyle ise belki benim burada yaptığımdan daha kapsamlı bilgiler sunulur ve sanıyorum ortaya çok sevindirici bir tablo çıkmaz.
Denebilir ki, şu an durum AK Parti'nin bu sorunu çözme işine soyunduğu günlerden daha ümitli bir noktada değil.
En azından toplum psikolojisinde durumun iç açıcı olmadığını görmek lazım.
Bence, bu toplum psikolojisinin de "negatif"ler tarafına konulması gerekiyor.
Örgütün "Antep çılgınlığı" terörde "cüret tırmanışı" gibi görülse de kamuoyunu silkeleyen ve yeniden "güvenlik duyarlılığı"nı empoze eden boyutuyla uyarıcı bir etki yaptı.
Milli Güvenlik Kurulu'nun, bütün bu değerlendirmelerden, "ümitsiz bir gelecek tasarımı" çıkarması tabii ki beklenemez.
Öyle bir durum, bu beyin kurumunun irade çözülmesi yaşaması anlamına gelir ki, Türkiye adına "ört ki ölem" demekten farksızdır.
Beklenen nedir?
Beklenen, Milli Güvenlik Kurulu'nun, her şeyi yeni baştan değerlendirmesi ve devleti, milleti, ülkeyi toparlamasıdır.
Bu MGK'nın Başkanı Abdullah Gül'dür.
Bu MGK'daki Başbakan Tayyip Erdoğan'dır.
Bu MGK'daki Genelkurmay Başkanı, bu iktidarın iradesi ile gelen Org. Necdet Özel'dir.
Bu MGK'da MİT Başkanı bu iktidar tarafından tayin edilen Hakan Fidan'dır.
Dışişleri, İçişleri, Milli Savunma, Milli Eğitim Bakanları uyumlu bir kadronun unsurlarıdır.
Yani deyim yerinde ise un var; şeker var, su vardır, helva yapmak için her şey vardır.
Bence zamanın son derece süratlendiği ve her saniyenin hayati hale geldiği bir noktadayız.
Türkiye ve Ortadoğu gün dönümündedir.
Türkiye içeride hep terörle boğuşacaksa, bölgedeki gelişmelere müdahale imkânı sınırlanmış olacaktır. Ben,
MGK ile ilgili böyle bir yazıyı bir kere daha yazmak istemem.
Demek istiyorum ki, orada öyle bir değerlendirme ve karar süreci işlemeli ki, 28 yıl sonra çok daha sarsıcı şeylerin çetelesini tutmayalım.
Dilerim MGK bugün, takvim gerektirdiği için değil, gerçekten "zamanı geldiği" için toplanmış olsun.
(BUGÜN)