Mesafe 60 kilometre
Komünist AKEL’in Avrupa Parlamentosu üyesi Takis Hacıgeorgiu, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na seslenerek, adadaki 40 bin Türk askerinin geri çekilmesini istedi…
Hacıgeorgiu “Sözde 80 bin Kıbrıslı Türkü korumak için adada 40 bin asker bulunduruyorsunuz” dedi…
Peki Davutoğlu, bu iddia karşısında ne yaptı?..
Gerçek anlamıyla Rum milletvekiline ağzının payını verdi…
Annan Planı’nı anımsatarak “Eğer o plana onay verseydiniz bugün adada Türk askeri kalmayacaktı” dedi…
Davutoğlu ayrıca; Kıbrıs sorununun çözümüne önem verdiklerini, güneydeki seçimlerden sonra yeniden hareketlilik beklendiğini ifade ederek, Türkiye açısından adada asker bulundurmaya pek de gerek olmadığı anlamı taşıyan bir söz söyledi:
“Zaten orası bize 60 kilometre uzaklıkta…”
Yani adada tek asker olmasa dahi, eğer bir daha Kıbrıslı Türkleri kesmeye kalkarsanız, size sadece 60 kilometre uzaktayız…
Üç, beş dakika içinde orada oluruz…
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Rum milletvekili Hacıgeorgiu arasındaki diyalog dikkat çekicidir…
Bir defa Annan Planı’nı reddeden bir tarafın, ondan sonra “Türk askerini adadan niye çekmiyorsunuz?” diye sorması ciddiye alınacak bir yaklaşım değildir…
Bırakın Türkiye’yi, Avrupa Birliği, Amerika, garantör ülkelerden İngiltere dahi bu tür yaklaşımları ciddiye almaz…
Kıbrıs sorununun çözümü konusunda büyük bir fırsatın kaçırıldığını herkes biliyor…
Annan Planı, özellikle Kıbrıslı Rumlara ‘altın tepsi’ içinde sunulmuştu…
Yüz binden fazla Rum göçmen eski mülklerine dönme şansı bulacaktı…
Adada sadece 650 Türk ve 950 Yunan askeri kalacaktı…
Sadece Maraş bölgesinde başlayacak bakım, onarım, iyileştirme çalışmaları nedeniyle işsiz insan kalmayacaktı…
Rum ekonomisi bugünkü iflas noktasına gelmeyecekti…
Aynı şekilde Kıbrıslı Türkler göç yoluna düşmeyecekti…
Ne var ki; altın tepsi içinde sunulan bu fırsatı yüzde 75 ‘OHİ’ ile geri çevirdiler…
Şimdi ise umutlarını doğal gaza, bir de Troyka’ya bağladılar…
Yaklaşık 15 milyar Euro borç alarak, ekonomiyi düzlüğe çıkarabileceklerini hesaplıyorlar…
Kuşkusuz; aradan 8 yıl geçtikten sonra hâlâ Annan Planı’na bağlı kalıp “ne yapalım treni kaçırmasalardı” diyerek, olası bir çözüme karşı çıkmak doğru değildir…
Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüme her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır…
Bu sadece iki toplumun geleceği açısından değil, Türkiye ve Yunanistan’ın yanı sıra Avrupa Birliği’nin geleceği açısından da son derece önemlidir…
Temel ilkeleri arasında ‘sınırsız komşuluk’ olan Avrupa Birliği’ne üye bir ülkenin sonsuza dek ikiye bölünmüş vaziyette kalabileceğini düşünmek saflık olur…
Çözüm için ortaya yeni fırsatlar çıkarsa, taraflar elbette bunu ‘yeni koşullar altında’ değerlendirmelidir…
Kıbrıs Türk toplumu açısından önemli olan varılacak anlaşmanın garanti altına alınması ve Türkiye’nin etkin garantörlüğünün devam etmesidir…
Yaşanan bunca acıdan sonra güvenlik içermeyen bir çözüme hiç kimse gözü kapalı bir şekilde onay veremez…
Kıbrıslı Rumların da bu hassasiyetimizi anlamaları ve kalıcı bir çözüme ulaşılması konusunda “evet” demeleri şarttır…