Merkez Bankaları Neden Zarar Eder

Başta ABD Merkez Bankası olmak üzere,  Avrupa Merkez bankası, İsviçre,  Hollanda, Almanya v.s olmak üzere bir kısım Merkez Bankaları geçen 2023 yılını zararla kapatmışlardır.

Hükümetler Enflasyonun yükselişini durdurmak, kolay borçlanma sağlamak için Merkez Bankaları aracılığıyla faizleri gerektiğinde yükseltir veya  düşürürler.  Arttırılan faizlerin, bankalar kanalıyla kredi alanlardan tahsil ediliyor olsada ödenecek bir bedeli vardır.  Merkez Bankalarının açıkladıkları zararlar arttırılan faizlerden, bankaları sübvanse ettikleri ve düşürülen faizlerle Devleti sübvanse ettikleri bedellerdir. Faizler düşürüldüğü zamanda  bedeli Merkez Bankaları aracılığıyla karşılanır. Yani Merkez Bankalarının zararları sadece Faizleri arttırdığı zaman değil, düşük faiz uygulandığı zaman da oluşur ve tabiiki bu zararlar en son Hazineler tarafından karşılanır. Merkez Bankaları ne kadar bağımsız addelirse edilsin, her zaman Hazine ile ortak bağları vardır.

Türkiye Merkez Bankası da 800 milyar dolayında zarar açıklamıştır. Bu  zararın önemli bir kısmı, kurları kontrol altında tutmak için, Kur Korumalı Mevduat Sistemi nedeniyle ödenen yüksek faizlerden meydana gelmiştir.

Merkez Bankalarının uyguladıkları faizler, Devletlerin borçlanma maliyetlerini sürekli arttırmakdadır. Küresel borçlar her yıl artarak 97 Trilyon Dolara ulaşmıştır. 

Geçen yılki verilere göre, Dünyanın en çok Kamu borcu olan ülkeler; yaklaşık 35 Trilyon Dolar ile birinci sırada ABD, 17 Trilyon Dolar ile Çin ikinci sırada, 11 Trilyon Dolar ile Japonya üçüncü sırada, 3,5 Trilyon Dolar ile Birleşik Krallık ve Fransa dördüncü ve beşinci sırayı takip etmektedir.

Yukarıda Dünya’nın en borçlu ülkeleri arasında saydığımız Çin, Japonya İngiltere ve Fransa v.s gibi  ülkeler ABD ye en fazla borç veren ve ABD den alacaklı olan ülkelerdir.

Dünyanın en borçlu ülkeleri arasında oldukları halde, bu ülkeler, neden ABD ye en fazla borç veren ülkeler olmuştur. Bu borç veren ülkeler, ABD ye bir defa yakalarını kaptırmış ve sistemin içine dahil olmuşlardır.  ABD Ekonomisi batarsa kendi alacaklarıda batacak, bu nedenle ABD Ekonomisine sürekli destek vermek zorundadırlar. 

Küresel bir Ekonomik Reform yapılmazsa, her yıl gittikçe artan Küresel borçlar, böyle uzun bir süre daha al takke ver külah sistemiyle sürdürülemez ve 2027 yılından sonra yönetilebilir düzeyden çıkacak ve hiçbir tarafın birbirlerine olan boçlarını ödeyemeyeceği, içinden zor çıkılabilecek bir kaos ve Dünya ölçeğinde büyük bir krizin olacağı beklenmelidir. Hiç bir şey sınırsız yükselemez ve sınırsız düşemez bu Ekonominin kuralıdır. Borçlu Dünyamızın Nüfüsünun yarısına tekabul edecek 3,5 milyar insan, artık borç faiz ödemelerinin sağlık ve eğitim harcamalarından daha fazla olduğu ülkelerde yaşamaktadır. Bu görüşlerimiz, Dünya ölçeğinde elini taşın altına koyan Ekonomistlerin zaman zaman üstü kapalı olarak dile getirdikleri hususlardır. Dünyanın yaşadığı Ekonomik krizlerin varacağı sonuçların izahında yardımcı olacak bir anektodu paylaşmak isteriz.

′′ Dubai ' nin kurucusu * Şeyh Rashid * e ülkesinin geleceğini sordular, o da şöyle cevap verdi: ′′ Dedem deveye bindi, babam deveye bindi, ben Mercedes sürdüm, oğlum Land Rover sürdü ve yeğenim Land Rover sürecek, ama büyük torunum deveye binmek zorunda kalacak..."

Peki bu neden böyle olacak!

 

′′ Zor zamanlar güçlü insanları, güçlü insanlar kolay zamanları yaratır. Kolay zamanlar zayıf insanları yaratır, zayıf insanlar zor günleri yaratır. ′′

 

Pek çok kişi anlamaz ama sen asalak değil savaşçı yetiştirmelisin...

Tüm gün uyuyan çocuğunuza her şeyi bedava verdiğinizde aynı şey. Evde bir kaybeden yetiştiriyorsun diyerek sözlerini bitirdi.

 

Dünyanın Ekonomik gidişatı,  Şeyh Rashid’in tahminlerini  maalesef haklı çıkaracak yönde ilerlemektedir.

                                                                                    *****

Türkiye’de, Enflasyonla mücadele edilirken bir iki hususa değinmek isteriz. 2020 yılında başlayan Global Ekonomik Krizin sonucu olarak, Dünya’da tüm toplum katmanlarını etkileyen genel fiyat artışları olmuş, özellikle Rusya Ukrayna savaşından sonra, Enerji fiyatlarında  Avrupa’da yüzde dört yüze varan artışlar olmuştur. Fakat bu artışlar, Gıda Maddelerinde aşırı bir yükseliş meydana getirmede sınırlı kalmıştır.

Ekonomide Enflasyonla mücadelede birbirini tamamlayan iki ortak unsur  vardır. Birincisi fiyat kontrollerinin  sağlanması, ikincisi ve en önemlisi ücretlerin arttırılmasının kontrol altında tutulmasıdır. 

Bir çok Avrupa ülkelerinde, insanlar ücretlerinin arttırılması için sokaklara inmekte, grevler yapmakta fakat buna rağmen, Devletlerin çoğu, Ekonomik Dengelerin bozulmasına sebep olacak ücret artışları yapmamaktadırlar. Çünkü ücretleri arttırmamakda enflasyonla mücadele etmenin bir parçasıdır. Bu çerçevede Türkiye’de yapılan ücret artışları enflasyonla mücadelenin bir ayağını topal bırakmaktadır.

İngiltere bulunduğu coğrafi konum ve iklim şartları nedeniyle, Gıda Maddeleri ihtiyacının yüzde doksanına yakınını Dünyanın bir çok çeşitli ülkelerinden ithal etmektedir. Dört yıl önce, Global Ekonomik kriz başladığından beri, İngiltere’nin ithal ettiği gıda ürünlerinden çok azında, en fazla yüzde yüze yakın fiyat artışları olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, Dünya’daki gıda fiyatları artışının bir istatistiki göstergesi olarakda  değerlendirilebilir. Çünkü İngiltere yıl boyunca Dünyanın dört mevsimini ayrı ayrı yaşayan ülkelerinden gıda maddeleri ithal etmektedir.  

Türkiye’deki Emtiaların fiyat artışlarındaki sorunları bazı örneklerle detaylandıralım. Cola’nın fabrika çıkış ve bayilerde satış fiyatı, standart olarak her yerde aynıdır. Market veya Bakkaldan alınan Cola’nın fiyatının aynı olması gerekir. Fakat bir Restaurantda insanlara daha yüksek fiyatlarla satış yansıtılabiliyor. Cola’nın perakende satış fiyatını bilen tüketici aşırı farklı fiyat uygulayan müesseede ödediği fazla bedeli sorgulayıp bir daha o Restaurantda Cola siparişi vermeyebilir. Fiyatların kontrolünde tüketicinin de katkısı olması gerekir.

Hiç bir Ekonomik izahı olmayacak, Üç dilim börege 1300 TL, bir bardak şişe suyuna 60 TL gibi keyfi fiyatlar koyarak satan bir müessesenin bu işlemi Ticaret değil, Ticaret Terörüdür. Ben yaptım oluyorla bu eylemler seyredilemez.  Ekonomik yapıyı bozan ve kötü örnek teşkil eden bu tür müesseseler, ibret olmak için bir daha açılmamak üzere kapatılmalıdır. Yapılacak Kanuni düzenlemelerde Devletin yumruğu masaya vurularak ses getirmeli, yoksa rayından çıkmış bu piyasaları pamuk eldiven takarak kontrol altına almak ve dağılmış taşları yerine oturtmak mümkün değildir.

Yazımızı bir anektodla bitireceğiz. Vaktiyle Adapazarı civarında çok meşhur elma bahçeleri varmış. Padişah sefere giderken bakmış yol kenarındaki bahçenin birinde iki kişi birini öldüresiye dövüyorlar. Kavga edenleri çağırtmış, bu adamı niye böyle dövüyorsunuz deyince cevap olarak, müsaade almadan bahçemizden elma aldı onun için dövüyorduk demişler. İyide bunun için bir insan böyle öldüresiye dövülürmü. Padişah herbirine birer kese altın vererek haydi  hellaleşin demiş. Sopayı yiyen padişahın ısrarlarına rağmen ben helalleşmem demiş. Peki helalleşmek için ne istiyorsun. Padişahım; sarığımı havaya fırlatacağım yere düşene kadarki süre için bana padişahlık yetkisi verirseniz helalleşirim demiş. Padişah da yapılacak hinliği anlamak için, tamam yetkiyi verdim demiş. Sopayı yiyen, sarığını can havliyle havaya fırlatmış sarık yere inene kadar geçen süre içinde, eliyle büyük bir alanı kapsayan daire çizerek, bu işretlediğim yerler vakıftır demiş ve o işaretlenen yerler padişah tarafından bedelleri ödenerek vakıf olmuştur. Bu yerlerin hala vakıf olarak devam ettiği rivayet edilmektedir.

Bu anektotdan kim ne çıkarırsa.