Menderes de CHP'li idi



Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer'in Başbakan'a destek veren açıklaması için CHP Genel Merkezi'nin yaptığı açıklamayı bir kenara not etmek lâzım. CHP'li il başkanı, güya basın toplantısını yapmadan önce görevden alınmış. Yani? CHP'nin hiçbir organı Dersimlilerden özür dilemiş olmuyor. Ne büyük onur!

Dersim katliamında Celal Bayar'dan, muhafazakâr tanınan Fevzi Çakmak'tan dem vurarak CHP'yi temize çıkartmaya çalışanlara bir malzeme de biz verelim. 'Tunç Eli planı' hazırlanırken ve katliam yapılırken Adnan Menderes de CHP'liydi. Üstelik milletvekili idi. İktidarda bulunan herkes CHP'liydi. Zira o zaman tek parti idaresi vardı ve CHP demek, devlet demekti. Bu denklem aslında Başbakan'ın özrünün anlamını kavramak için çok önemli bir ipucu veriyor. Başbakan Erdoğan, Dersimlilerden özür dileyerek ve CHP üzerinden polemik yürüterek, o dönemin devletini mahkûm etmiş oldu.

Başbakan 'devlet adına' özür diledi. Çünkü katliamı yapan doğrudan devletti. Devlet bütün kurumları ile, kanunlarıyla, topuyla, tüfeğiyle, askeriyle, hâkimiyle, siyasetçisiyle, mülki idare amirleriyle, memuruyla Dersim katliamını planladı ve icra etti. Bugün Ergenekon adıyla, devlet içinde kurulan ve cinayet işleyen çeteyi yargılıyoruz. O tarihte devletin tamamı Ergenekon'du.

Bu özürden sonra, bildiğimiz, tanıdığımız ve epeyce korktuğumuz devlet artık yok oldu. Küçük bir azınlığın yönettiği devletin yaptığı katliam için, halkın yarısını temsil eden başbakanın yönettiği devlet, onun ağzından özür diledi. Bu özrün dilendiği an, devlet ile halk arasındaki mesafenin en aza indiği andır. Başbakan bu özür ile, müstebitlerin, seçkin bir azınlığın devletini tek hamlede yıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık o katliamı yapanların cibilliyetine ve sulbüne sahip olanların özel malı olmaktan çıkmış, halkın tasarrufuna geçmiştir. Yıllarca resmî ideolojilerle, yalanlarla, tahrifatlarla inşa edilmiş koca devlet mimarisi, en altındaki kilit taşlarından biri çekilerek yerle bir edilmiştir. Türkiye artık yeni, yepyeni bir devlete sahiptir. Eskisini ihya etmek için bugüne kadar harcanan emeğin misliyle tekrarı gerekir.

Mesele bugünün Dersimlilerinin meselesi değil. CHP ve Kılıçdaroğlu sadece bir vesileyi; bu yeni mimarî için arka fonu oluşturuyor. Daha açık söyleyelim: Dersimliler katliamdan sonra devlete boyun eğip, bir uzlaşmaya gittiler. Dersimli Kılıçdaroğlu'nun CHP liderliği bu uzlaşma içinde anlamlı. Ama uzlaştıkları devlet artık ortada yok. Başbakan bu özrü diledikten sonra, Dersimlilerin uzlaştıkları devlet de tarihe karışmış oldu. Kılıçdaroğlu'nun açığa düşmesinin, bütün Alevilerin CHP'ye olan sempatisinin anlamını kaybetmesi bu yüzden. Başbakan bu özrü dileyerek, uzlaşmanın tarafı olan devleti ortadan kaldırmış oldu. O zaman uzlaşmanın da bir anlamı ve değeri kalmadı. Aslında Başbakan'ın dilediği özürden bu uzlaşmanın tarafı olan Dersimliler zararlı çıkmış oldular.

Başbakan'ın özrü, Türkiye'de birçok zümrenin, sınıfın, inanç mensubunun, çıkar grubunun sırtını dayayıp rahat ettiği devlet duvarını yıkmış oldu. Artık uzlaşmanın adresi devlet değil; toplumun kendisi. Devlet sadece bu uzlaşmanın takipçisi olacak. Neyle? Bu uzlaşmanın eseri olan anayasa ile. Bu özür işte bu yüzden yeni anayasaya giden yolu açan en önemli hamlelerden biri oldu.

Kılıçdaroğlu'ndan gelen karşılık 'Topluma kin ve nefret tohumları ekti' şeklinde. Demek meselenin hâlâ CHP meselesi olduğunu sanıyor. Siyasetin gündelik endişelerin üzerine çıkıp tarihin seyrini belirlediği bu eşsiz anı fark edemiyor. Artık çöpe atılmış 'eski devlet'in yerine, toplumu kuşatan genel uzlaşmanın tarafı olmak için bir niyet beslemiyor. Daha ötesi, durumu idrak edememiş görünüyor.

Soruyu şöyle soralım: 'Bizim kırmızı çizgilerimiz var, Anayasa'nın değişmezlerine sahip çıkarız' diyen Kılıçdaroğu'nun kurduğu barikatın, Başbakan'ın özründen sonra bir anlamı kaldı mı? Bina yıkıldıktan sonra ayakta kalan kapının önünde beklemenin bir anlamı varsa, 'eski devlet'e bekçilik görevine devam edebilirler.