Memleketimden ölüm manzaraları



Bundan altı yedi yıl önce Çukurca’ya gitmiştik. Çukurca Hakkari’nin sınır bölgesindeki ilçesi. Adının aksine çukurda değil, tepede. Yemyeşil bir yer. Bağlık bahçelik. Yolumuzu biraz yanlışlıkla ama daha çok sersemlik derecesinde meraktan oraya düşürmüştük. İlçeye gelişimiz büyük bir hayret, şaşkınlık ve biraz da sevince neden olmuştu. Yolda durdurup kim olduğumuzu öğrenen polis memurları bizi Emniyet Müdürlüğü’ne davet ettiler hemen. Hayır maksat sorgulamak değil çay içip sohbet etmekti sadece. Öyle unutulmuş bir yerdeydik.

Emniyet Müdürü çok sevimli, çok neşeli bir insandı. Sohbetimiz hoşuna gidince “Kaymakam Bey’e de haber verebilir miyim” dedi, “o da görsün sizi.”

İyi dedik. Tam olarak ne olduğunu da anlamıyoruz. Sonra memleketin en kibar, en hoş kaymakamı çıktı karşımıza. Biz makamına gidene kadar çayları demletmiş, arka bahçede bir masa hazırlatmıştı.

Sohbet uzadı, o akşam orada kaymakamlık lojmanında kaldık. Bizi ağırlamak istemişlerdi, kıramadık. Kocaman bir sofra kuruldu o akşam. Emniyet müdürünün ailesi de geldi. Çok içten bir akşamdı. Çok hoş bir sohbet döndü.

Kalacağım odaya girince hafif bir şok geçirdim. Bir silah vardı. Kullanmaya hazır. Camların önü duvarla örülüydü. Yatak odası değil sığınaktı sanki.

Nedir bu dercesine bakınca öğrendim. Defalarca baskına uğramışlar. Duvarlarda kurşun izleri vardı. “Hayat burada böyle” demişti kaymakam bey.

Yanı başımda bir silahla ilk defa yatıyordum. Uzun uzun baktım silaha. Sonra düşündüm: Bu gece o gece olabilir ve ben yarın bu yataktan kalkamayabilirim.

Bu gece değilse bir başka gece, bir hafta sonra değilse bir ay sonra.. İnsanlar her gece yataklarına bir daha kalkamayacağını bile bile giriyorlardı.

Ben bir gece onlarsa her gece, her akşam bunu yaşıyorlardı. Çolukları çocukları olan bildiğimiz iyi aile babalarıydılar. Hafta sonları piknik yapmak isteyen, oğlanı kızı nerede okutalım, tatilde memlekete mi gidelim kampa mı diyen bildiğimiz saf insanlar. Suçları? Hiç. Sadece meslekleri ve orada olmaları.

Tunceli’deki saldırının detaylarını okuyorum internetten. Alt tarafı da üst tarafı da futbol oynamak istemişler. Bildiğin çoluğu çocuğu eşi dostu olan aile babaları. Karısı da izlemek istemiş kocasını. Günahı? Hiç. Hiç oğlu hiç. Kocasının çalımlarını izlemek isterken ölmek.. Böyle mi olmak zorunda memleketimin ölüm manzaraları?

Hepimiz önü duvarla örülü camların arkasındayız. Ve galiba kalmaya devam edeceğiz.