Önce, Adalet Bakanlığı’nın Savcılık’tan aldığı bilgilere göre bana gönderdiği açıklamayı görelim:
- Melek Karaaslan üç yıl önce, doğum sonrası kalıcı bir bel hastalığına yakalanmış, tıbbi belgelere göre, Ağrı ve Erzurum’da kamu hastanelerinde “yıllar süren” tedavi görmüştür. Erzurum’dan sevk edildiği Yıldırım Beyazıt Hastanesi’nde hayatını kaybetmiştir.
- Melek’in babası Kasım Levent, 18 Temmuz 2012 tarihinde Ağrı’ya bağlı Hamur İlçe Emniyeti’ne başvurarak, kızının yatalak hasta olduğunu, damadının ve dünürlerinin ona bakmadığını, onu zincire vurarak tuvalete kapattıklarını bildirmiştir. Polis, Melek’i tuvalette bir sandalyeye oturur vaziyette bularak babasına teslim etmiştir.
- Melek, avukat ve sosyal hizmetler uzmanı huzurundaki ifadesinde, üç aydır tuvalette tutulduğunu, tahta üzerinde yattığını, temel ihtiyaçlarının karşılandığını, şikâyetçi olmadığını söylemiştir. Doktor raporuna göre Melek’in vücudunda darp izi görülmemiş, ancak kalça ve bileklerde uzun süre yatalak kalmaktan kaynaklanan yaralar görülmüştür.
- Otopsi işleminin raporu henüz çıkmamıştır.
- Savcılık “eziyet” suçlamasıyla soruşturmayı sürdürmektedir.
Melek’in ölümüyle ilgili soruşturmayı Ağrı Savcılığı TCK’nın 96. maddesindeki “eziyet” suçlamasıyla yürütüyor. “Eziyet”in hukuki tanımı “sistematik şekilde acı çektirme, aşağılama”dır. Cezası 2-5 yıldır. Belirli hallerde, mesela “eziyet” eşe yapılırsa 3-8 yıldır!..
Cezaların genelde asgari haddi uygulandığı için, Melek’in ölümüne sebep olanlara 3 yıl hapis cezası verilebilecektir! Soruşturma bu maddeden yürürse varacağı yer budur!
Suç kamu görevlilerince işlenmediği için hukuken “işkence” sayılmayacağına ben de ikna olduğumu belirtmeliyim. Fakat Melek’in ölümüyle sonuçlanan olay “eziyet”ten ibaret midir?!
Melek, Savcı’nın da “eziyet” olduğunu kabul ettiği fiillere maruz kalarak hafızasını ve sonunda hayatını kaybetmiştir!
Hukuki soru şudur: “Eziyet”, acı çektirmekle kalmayıp ölüm meydana gelirse, bu suçun adı nedir?!
TCK’yı hazırlayan akademisyenlerden Prof. Ahmet Gökçen’e bu soruyu sordum, şu cevabı verdi:
“Somut olayın dosyadaki ayrıntılarını bilmiyorum. TCK bakımından ‘eziyet’in sonunda ölüm meydana gelmişse, bu, TCK’nın 82. maddesinin b bendindeki ‘canavarca hislerle veya eziyet çektirerek’ adam öldürme suçudur!”
Cezası, tıpkı işkence ve insanlığa karşı suç eylemleri gibi “ağırlaştırılmış müebbet hapis”tir.
Kaldı ki Melek’e karşı “hürriyeti tahdit” suçu da işlenmiştir.
Melek’in dövülmesi, evden kovulması, ilk çocuğunu sokakta kar üzerinde doğurmak zorunda kalması, sürekli dayak yüzünden evden kaçması fakat “aile büyüklerince” geri gönderilmesi, hiçbir tıbbi kuruma haber vermeden üç ay loş bir tuvalete kapatılması, onun ölüme terk edildiğinin açık göstergesi değil midir?
En azından “eziyetle adam öldürme” suçunun varlığı hakkında “kuvvetli şüphe” sebepleri yok mu?
Ülkemizde, hele de “töre”nin baskın olduğu çevrelerde, kadın mağduriyetine karşı adaletin özel bir hassasiyet göstermesi gerekmez mi?
Elbette yargı kamuoyuna, gazete eleştirilerine bakarak karar vermez ama “eziyet”in sonucunda zavallı Melek’in feci şekilde öldüğünü Sayın Savcı’nın dikkatine sunarım.(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)