Meğer aforozdan korkarmış Yılmaz

HÜKÜMETE yakın çevrelerde, Yılmaz Erdoğan’ın son çıkışıyla ilgili yorumlar yapılıyor.

Deniliyor ki:
-  Yılmaz Erdoğan eskiden “ezan” diyemez, “materyalizm” lafını edemez, “alfabe değişikliği”ni gündeme getiremezdi.
-  Çünkü eskiden bunları söyleseydi hemen aforoz edilirdi.
-  Eskiden Türkiye’de bir aydın despotizmi vardı.
-  Yeni Türkiye’de bu despotizm yıkılıyor ve Yılmaz Erdoğan konuşabiliyor.
Dikkat!
Süper sakat bir
yaklaşımdır bu...
* * *
Eğer bu yaklaşım, tarih boyunca herkes tarafından benimsenen bir yaklaşım olsaydı, yeryüzünde ne hak olurdu, ne özgürlük.
Çünkü...
Yeryüzünde kazanılmış ne kadar hak ve özgürlük varsa hepsi istisnasız “aforoz edilme” tehlikesine rağmen tavır koyan yiğitler sayesinde elde edilmiştir.
O yiğitler, “Şimdi susalım, yoksa aforoz ediliriz, tehlike geçsin, konuşuruz” tavrını benimsemediler.
Konuştular, aforoz edildiler, bedeller ödediler.
Hak ve özgürlük bayrağı böyle dikildi yükseklere...
Şükür ki yeryüzü, aforoz edilme korkusuyla susup pısan Yılmaz Erdoğan’lardan ibaret değil.
* * *
Doğrudur:
Eğer Yılmaz Erdoğan...
“Ezan” demek için, “materyalizmin kötülükleri” demek için, “bağnaz laiklik” demek için, “Alfabe değişti, çok kötü oldu” demek için, bu yaklaşımların iktidara gelmesini ve egemenlik kazanmasını beklemeseydi...
Yani bu yaklaşımları dile getirmenin “çok tehlikeli” olduğu zamanlarda konuşma cesaretini gösterseydi...
Muhakkak aforoz edilirdi, kesin bedel öderdi, hatta mavi gökyüzü kendisine dar edilirdi.
Ama hiç değilse...
Bir Allah’ın kulu kendisine “yalaka” diyemezdi.
Eh, bu da hiç küçümsenecek bir şey değildir.

ADALET Bakanı Sadullah Ergin, CNN Türk’te katıldığı programda, Hürriyet’in iki yazarı Taha Akyol ve Sedat Ergin’in sorularını yanıtladı.
Bakan Ergin, programda 28 Şubat soruşturmasıyla ilgili şöyle dedi:
“Bu tür soruşturmalar kararında yapılmalı. Duygusal değil, anayasal ve ceza usulü kanunları çerçevesinde yürütülmeli.”
Hürriyet de iki yazarına yapılan bu açıklamayı “kararında olmalı” başlığıyla haber yaptı.
* * *
Baktım Fehmi Koru’ya, Taha Kıvanç imzasıyla bu manşetle inceden kafa buluyor.
“Bakan’ın söylediğinde ne var ki manşet oluyor” falan diyor.
Yani demek istiyor ki:
Hürriyet, genel gidişi görmüyor, Adalet Bakan’ın “sıradan” bir açıklamasına abanıyor.
Fakat ne yazık ki zaman, yine Fehmi Abi’yi haksız çıkardı.
“Genel gidiş”in ne olduğu iki gün sonra anlaşıldı.
Başbakan Erdoğan şöyle dedi:
“Böyle bir dalga, iki dalga, üç dalga, dört dalga filan...  Yani bunlar toplumun huzurunu da doğrusu kaçırıyor. Bundan bizler de ciddi manada rahatsızız. Yani atılması gereken adımlar atılır, biter geçer. Ama bu dalgalar böyle arka arkaya geldikçe bu dalgalarda kusura bakmasınlar ülke boğulur.”
* * *
Aylar önce yazmıştım:
“Fehmi Abi çaptan düştü” diye...
Demek ki “çaptan düşüş” devam ediyor.
Fehmi abimiz, ne yazık ki “İyi haber alan”, “gidişatı iyi koklayan”, “süreçleri iyi bilen”, “günler sonrasını görebilen”, “iktidarı iyi okuyan” gazeteci vasfını iyice kaybetmiş durumda.

RADİKAL gazetesinde okudum.
Yapılan bir ankete göre...
Halkımızın yüzde 66’sı...
“Bir darbe olsa sokağa çıkar direnirim” diyormuş.
Ne yalan söyleyeyim:
Pek inanamadım bu bilgiye... 
Ne de olsa...
Yapılan başka anketlere göre...
Halkımızın yüzde 66’sı dizi yerine belgesel seyrediyor.

SENDİKALAR için yapılabilecek en ağır eleştiri, “sarı sendika” eleştirisidir.
1 Mayıs’ta bakan ağırlayan bir miting yaptıkları için HAK-İŞ ile MEMUR-SEN hakkında böyle bir eleştiride bulunmuştum.
Her iki sendika da açıklama gönderdi.
Biraz gecikmeli de olsa iki açıklamayı da kısaltarak yayınlıyorum:
* * *
HAK-İŞ AÇIKLAMASI:

-  Biz 1 Mayıs’ın bütün sendikalarla birlikte kutlanması için elimizden gelen çabayı gösterdik. Ancak ne yazık ki birlik ve beraberlik sağlanamadı.
-  Bir Bakan’ın 1 Mayıs kutlamasına katılması ilk kez olmuyor. 1 Mayıs 1992 yılında, HAK-İŞ, TÜRK-İŞ ve DİSK tarafından Ankara Karayolları Genel Müdürlüğü toplantı salonunda düzenlenen 1 Mayıs kutlamasına, dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü katılmış ve işçilerin 1 Mayıs’ını kutlamıştı. 1 Mayıs 2000’de de dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, Öz İplik-İş Sendikamızın yeni binasının açılış törenine katılmış ve işçilerin 1 Mayıs’ını kutlamıştı.
-  HAK-İŞ Konfederasyonu Taksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılması konusunda öncü rol üstlenmiştir.
-  HAK-İŞ, 36 yıldır yaptığı ilkeli ve onurlu sendikal mücadele sonucunda bugünlere gelmiş ve bu vizyonla yoluna devam etmektedir. Bundan sonra da aynı çizgide devam edecektir.
* * *
MEMUR-SEN AÇIKLAMASI:
-  Organizasyon heyeti olarak bütün siyasi partilerin genel başkanlarını, bakanları, TBMM Grup Başkanvekillerini hiçbir ayrım yapmadan davet ettik.
-  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik, yazınızda iddia ettiğiniz gibi mitinge tek başına ve konuşmacı olarak davet edilmiş değildir.
-  Sayın Bakan platforma gelmiş, konumu dolayısıyla da kendisine söz verilmiştir.
-  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın, Emek ve Dayanışma Günü’ne katılmasından başka anlamlar çıkarmanın, iyi niyetle bağdaşmadığını düşünmekteyiz.

KONU: Ergenekon dalgaları...
Biri Bugün gazetesinden, diğeri Zaman gazetesinden iki yazar, dalgaları analiz ediyorlar.
Her ikisi de o gün akşam saatlerinde Başbakan Erdoğan’ın yaptığı “Ergenekon dalgaları ülkeyi vurur” açıklamasından haberdar değil.
Bu nedenle...
Yazılarında Başbakan Erdoğan’ın daha önceki açıklamalarına “gönderme” yapıyorlar ve Başbakan’ı referans alıyorlar.
Diyorlar ki:
“Başbakan Erdoğan’ın da kararlılıkla ifade ettiği gibi Ergenekon dalgaları sürecek.” Ne diyelim?
En iyisi bir kez daha “geçmiş olsun” diyelim.

CHP örgütleri hareketli...
Türkiye Gençlik Birliği hazırlık yapıyor.
CHP’li belediyeler atakta...
Amaç: 19 Mayıs’ı kutlamak.
Nasıl kutlayacaklar?
Şöyle:
Fener alayları tertip edecekler.
Edip Akbayram, Mor ve Ötesi, Emre Aydın konserleri düzenleyecekler.
Tünel’den Taksim’e oradan Dolmabahçe’ye yürüyecekler.
Bazı üniversitelerde sempozyumlar yapacaklar.
Bir festival, bir şenlik ki sormayın.
* * *
“İşte budur” diyorum.
Kule dikerek, resmi zevat selamlamalarına maruz kalarak, anlamsız hareketler yaparak, flama kaldırarak, zorlama bir askeri intizama teslim olarak, bir zorunluluk içine hapsederek yapılan kutlamalardansa...
Alabildiğine sivil, alabildiğine gönüllülük içeren ve alabildiğine kararlı kutlamalar tercih edilmez de ne yapılır?

 (Hürriyet gazetesinden alınmıştır)