Medyayla ilgili ‘büyük resim’ bu
Bir kadın topuğuna bakarak, bir erkekle bir kadının yapabileceği her şeyi hayal edip bir sevişmeden alınacak bütün zevki bir topuk seyrinden alabilir.
Bir topuk fetişistidir o adam…
Ve kadının kendisinden ziyade topuğuyla ilgilidir.
Küçük bir parçanın bütününden daha önemli duruma geçmesi fetişizmin temel özelliğidir.
Ve fetişist insanlar gibi fetişist toplumlar da vardır.
Fetişist toplumlar da, küçük bir ayrıntıya takılıp bütünü bir kenara bırakırlar, yalnızca o ayrıntıyı konuşmaktan, o ayrıntıyı tartışmaktan, o ayrıntıyla ilgilenmekten zevk alırlar.
Bizimki gibi ülkelerde ise en sık rastlanan fetişizm türü ‘söz’ fetişizmidir.
Bu ülkelerin politika tutkunu
kitleleri de ‘sözlere’ düşkündür.
Söz fetişizmi bizim toplumumuzda da çok yaygın bir hastalık…
Siyasi nutuklar, ‘sert sözler’, televizyon tartışmaları, gazete köşeleri, laf boyutunu aşamayan içeriksiz politik tartışmalar, günlük hayatın içindeki her türlü tartışma daima hayatın kendi gerçeğinden daha öne çıkıyor.
Genellikle olayın bütünüyle değil küçücük bir parçasıyla ilgileniyoruz.
Bugünkü bitmeyen şikayetlerimizin altında yatan temel çarpıklıklarla, sistemin özündeki bozuklukla, bu bozuklukları değiştirmek için acilen yapılması gereken değişikliklerle ilgilenmiyoruz…
Bizim için Başbakan’ın ne kadar hasta olduğu dedikoduları, Beşiktaş’ın başına kimin geleceği, kimlerin birbirine küfür ettiği, insanların birbirine sarf ettiği ‘sözler’ yaşamın zevk veren özellikleri…
Bugün yapılması gereken önemli değişiklikleri görmezden gelmenin hazırladığı faturayı sanki biz ödemeyecek gibiyiz…
Bir söz fetişizminin bizi çıldırtan zevki içinde, yaşamın bütününü bir kenara bırakıyoruz.
Küçücük parçasıyla ilgileniyoruz.
Hem de o küçük parçayla ilgilenirken, yaşamın bizi bırakıp gidebileceğini hiç düşünmeden…
Son çıkan 28 Şubat tartışmasına bakıyorum da…
Yine ‘söz’ ön planda…
Aslında ne deniyor, neler oluyor kimse ilgilenmiyor.
Onlar da bizim söz fetişisti olduğumuzu bildikleri için ‘Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan’a şerefsiz dedi mi demedi mi?’ çemberine sıkıştırıp bütünü unutturuyorlar…
Medyanın “iktidarla” olan ilişkisini konuşmuyoruz.
İktidarlar değişiyor, askerler siyasetten çekilip yerini sivillere bırakıyor falan ama medyanın “güçlü” olanın yanındaki yeri hep aynı kalıyor.
Medyanın “sistemi” hiç
değişmiyor.
Gerçekleri kimin için sakladığın önemli değil ki, gerçekleri saklıyor olman önemli.
28 Şubat’ta söylenen yalanlar karşısında susmanla Uludere’de katliam konusunda susman arasında nasıl bir fark var?
İkisinde de insanlara gerçeği anlatmıyorsun.
Medyayla ilgili “büyük resim” bu.
Hangi gazetecinin hangi gazeteciye ne dediği, kadının topuğu sadece…