Medyanın siniri bozulurken

Şu sıralarda en garibime giden tavır şu: Gazetelerde ‘dış politika’ yazıları yazanlar, ya da televizyonlarda konuya ilişkin yorum yapanlar, sazı ellerine aldıklarında, “Hükümet ‘komşularla sıfır sorun’ politikası izliyordu; işte görüyorsunuz, artık çok farklı telden çalıyor” diyorlar...

Gördüğümüzü söyledikleri, hükümetin yetkili ağızlarından çıkan Suriye’ye karşı sert ifadeler...

Haklılar... Hakikaten hükümet daha önce şefkatle yaklaştığı Suriye’ye son zamanlarda hiddetini belli ediyor. Sadece Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu değil, Başbakan Tayyip Erdoğan da... Onlara zaman zaman Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de eleştirileriyle katılıyor...

Tamam, gerçek bu da, acaba bugüne kadar izlenen ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının yanlışlığını mı gösteriyor?

‘Dört tarafı düşmanla çevrili bir ülke’ olarak biliniyordu Türkiye... Özellikle askeri yönetim dönemlerinde ön plana çıkan bir söylemdi bu. Komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Irak, İran ve Rusya (eskiden Sovyetler Birliği) ile hep sorunlar yaşıyorduk. AB zaten bize ters bakıyordu, biz de AB ülkelerine... ABD ile gırtlak gırtlağa geldiğimiz nice badireler atlattık...

Askeri yönetimler “Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” masalı etrafında kendileri için bir güvenlik alanı oluşturabiliyorlar, yaptıkları demokrasiye ve hukuka aykırı uygulamalara böylece mazeret buluyorlardı. Avrupa Konseyi “Türkiye’de işkence var” diye bir rapor mu çıkardı, ya da ABD’nin her yıl yayımladığı ‘insan hakları raporu’ içerisinde eleştiriler mi var, “Düşman  bunlar, düşman” diyen yorumlar dinliyorduk...

Kimden? Gerçekleştirdikleri ‘askeri müdahale’ ABD’nin o zamanki başkanı Jimmy Carter’a Beyaz Saray görevlisi tarafından “Our boys have done it”  (‘Bizim çocuklar -darbe- yaptı’) diye duyurulan darbeciler tarafından...

Pek çok şeyle birlikte devran değişti, etrafını dost gören veya dosta dönüştüren daha demokratik bir ortama geldik. Artık mazerete ihtiyaç kalmadığı için uzak-yakın komşularla adalet ve eşitlik düzeyinde yeni bir ilişki kuruldu. Yunanistan da, Bulgaristan da, Suriye, Irak ve İran da, AB ve ABD de bu yeni ilişkinin aktif tarafı oldu. ‘Komşularla sıfır sorun’ bu demek...

Nesi kötü bunun? Suriye’deki yöneticiler Türkiye’nin tavsiyelerini ve kendi halklarının sesini dinleyip sistemlerini elden geçirdiklerinde ilişkiler yine ‘sorunsuz’ hale gelecektir.

İşin ilginç yönü, komşularla ilişkimiz fevkalâde iyi iken ‘sıfır sorun’ politikasını kıyasıya eleştirenler ile Suriye’den hareketle sertleşen üsluba bakıp “Ne oldu ‘komşularla sıfır sorun’ politika

sı?” diye seslerini yükseltenler aynı kişiler... Politikayı beğenmeyenler şimdilerde o politika yürümüyor diye neredeyse karalar bağlayacak...

Benzer bir çelişki, hükümete yönelik en köklü itirazla ilgili de yaşanıyor.

Gün geçmiyor ki, medyada, bulundukları köşelerde, “İktidar eleştirilere tahammülsüz” diye özetlenebilecek bir yazı veya yorum çıkmasın... Sansür uygulanıyormuş... Bazı gazeteler veya yazarlar yapılan yanlışları eleştirmiyormuş...

Anlamadığım nokta şu: Bu eleştiriler ‘eleştiri yapılamadığı’ ileri sürülen medyada çıkıyor. Yani, eleştirenin elini tutan, kalemini büken, eleştirdi diye kendisine yan bakan yok... Eleştiren eleştiriyor, hem de kıyasıya...

Peki sorun ne?

Sanıyorum sorun şu: Eski devirlerde ‘sağcı’ bilinen hükümetleri kıyasıya eleştirenler, eleştirdikleri siyasiler tarafından el üstünde tutuluyor, başköşelerde ağırlanıyorlardı; bugünkü iktidar işte bunu pek yapmıyor. Eleştirilere kulak verilmiyor değil, eleştirenlere prim verilmiyor. Onların derdi de burada başlıyor işte: Eskisi gibi, küfür ettikleri kadrolar tarafından dikkate alınmak istiyorlar; ama nafile...

Dün hayli kıdemli bir yazarın sütununda “Ben her zaman muhaliftim, şimdi de öyleyim, ama sakın beni CHP’li sanmayın” diye özetlenebilecek bir yakınma okuduğumda acıyasım geldi. Demek, millet, cemaziyelevvellerine bakıp doğru sonuca varmaya başlamış...

Çelişkileri sinir sistemlerini de zorluyorsa hiç şaşırmam...