Düşünürler, filozoflar ve teorisyenler sanki de ağız birliği etmişçesine bir ülkede yönetim tarzının “Demokrasi” olarak tanımlanabilmesi için altı koşulun fiilen ve kısıtlanmadan bulunması gerektiğini söylerler. Bazıları da ikisini bir sepete koyup, koşulları beşe indirgerler.
Bu "Demokrasi" için olmazsa olmaz olarak tanımlanan koşullar her ne kadar hayatımızın ve yaşadığımız ülkenin koşulları içinde olağan görülse de, BM'ye kayıtlı 196 ülkenin büyük bir kısmında yok. Olmayınca, yaşanmadığı içinde bu ülkelerde yaşayan halklar tarafından pek de bilinmiyor. Getirilmek istendiğinde de müthiş bir direnç gösteriyorlar, son 23 yılda Irak'ta yaşananlar gibi.
Halâ daha Irak'a demokrasinin bu koşulları getirilemedi. Belki de bir yirmi yıl daha giremeyecek ve uygulanamayacak. Nedeni de çocuk yaştan bu kültürün hem eğitimi verilmemiş, hem de yıllar içinde kısıtlı da olsa demokrasi deneyimi yaşanmamış olması.
Bu koşullar sırası ile;
Kendilerine anayasa ile yönetim erki verilmiş güçlerin, Türkçede kısaca 3Y olarak tanımlanan Yönetim, Yasama ve Yargı’nın ayrık, bağımsız ve birbirlerini denetleyici konumda olmaları. Zaten bu birinci koşul kendi başına, demokratik bir düzenin olmazsa olmazının temel direği.
İkinci koşul söz konusu 3Y Güçlerinin dengeli olmaları ve birbirlerini kontrol edebilmeleri.
Üçüncü koşul kişisel özgürlük haklarının garanti altında olması.
Dördüncü koşul sivil toplum kuruluşlarının bağımsız ve özgür olmaları.
Beşinci koşul medyanın özgür ve bağımsız olması.
Altıncı koşul demokrasi kültürü eğitiminin ilkokuldan itibaren çocuklara verilmesi.
Her ne kadar "Kişisel Özgürlük haklarının garanti altında olması" ile "sivil toplum kuruluşlarının bağımsız ve özgür olmaları" birbirlerinden farklı başlık altında sınıflanmış olsalar da, gerçekte birbirlerini tamamlıyorlar. Kişisel özgürlükler kısıtlı ise, Sivil Toplum örgütleri bağımsız çalışamıyor. Sivil Toplum Örgütleri bağımsız değilse, kişisel özgürlükler bir şekilde kısıtlanmış demek oluyor. Bu nedenle de bazı filozof, teorisyen ve düşünürler bu iki maddeyi birleştirmeyi tercih edip, demokrasi koşullarını beşe indirgiyor.
Beşinci koşul olan medyanın özgür ve bağımsız olması ise ikinci, üçüncü, dördüncü ve altıncı koşullar ile birebir bağlantılı ve çok önemli.
Gazete, dergi ve benzeri yazılı yayınlar, görsel, işitsel, radyo ve televizyon yayınları ile internet haber sitelerinde faaliyet gösteren medya kuruluşlarının ve bu kuruluşlarda çalışan basın mensuplarının özgürce düşünce ve görüşlerini, basın etiği çerçevesinde, kişisel haklara ve kişilerin şahsiyetine tecavüz etmeden halka ulaştırmaları ve halkı bilgilendirmeleri de demokratik bir düzenin olmazsa olmazlarından ikincisi.
Elbette bu maddede konusu edilen kişilik haklarının nerede başlayıp nerede bittiği de çok önemli ve devamlı olarak tartışılan bir konu. Bu nedenle de “kişilik hakları”nın kesin bir tanımı yok ve her dönemde de tartışılmakta.
Bugüne değin kişilik haklarına saldırı olup olmadığını kendi kıstasları içinde mahkemelerimiz değerlendirmekteydi. Saldırı varsa sivil ceza, saldırı yoksa davanın düşmesi sözkonusuydu.
Geçmiş haftalar içinde KKTC Meclisinde oy birliği ile kabul edilen ve KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu tarafından da KKTC Meclisinde "Oy Birliği" ile kabul edilmesi nedeni ile imzalanarak yürürlüğe giren "Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası"nın içerdiği maddeler demokrasimizi yaralayacak güç ve içerikte.
Böylesi bir yasa ile uzun yıllardır demokrasinin ana kurallarını eksiksiz bir şekilde uygulamış ve bu kuralları yaşamının bir tarzı haline getirmiş olan Kıbrıs Türk halkının ve Kıbrıs Türk Medyasının, yıllardır sahibi oldukları ve yaşamaktan zevk duydukları "Demokrasinin Ana Kuralları"ndan bir tanesi direk olarak, bir kaç tanesinin içeriğinin de bir kısmı, endirekt olarak elinden alınmış olmakta.
Bu yazının konusu olan "Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası", KKTC Meclisi tarafından ivedilikle ele alınmalı ve kısıtlamalar ile hapis cezaları kaldırılmalıdır...
e-mail: ata@kk.tc
http://www.twitter.com/ataatun
http://www.ataatun.com