Medya üzerine notlarım

Sabah ve gruba bağlı diğer gazetelerle televizyon kanallarının satışa çıktığını işiten meraklılar dün hayli şaşırmış bir görüntü verdiler. Rupert Murdoch da ilgileniyormuş grupla; bir milyar doların üzerinde bir bedel ödemeye hazırmış... Haberi Murdoch’un gazetesi WSJ verdi.

‘1 milyarın üzerinde’ diye bedel kesilmesi çoklarını şaşırtmış... Oysa çok daha fazlasını ödemeye hazır yerli gruplar var. Bir süre önce ‘küçülme’ kararı alan önemli bir medya grubunun patronu, bir dostuma, “Ne 1 milyarı, 1,5 milyara kadar yolu var” demiş; “Bana satsınlar, alırım” demeyi de ihmal etmeyerek...

 Medya şu sıralarda hayli sarsıntılı; taşlar yerinden oynamaya görsün kolay kolay denge bulunamaz; şimdi yaşanan da bu. Eski patronlar ellerindekileri çıkarınca yenileri devreye giriyor, eskinin küçükleri büyüyor... Yenilerden ne yapacağını şaşıranlar var.

Hiç kâr etmeseler bile durduğu yerde değer kazanıyor basın-yayın organları...

El-Cezire’de neler yaşandığını uzaktan izliyorum ve anlamakta         zorlanıyorum. Yasal kısıtlamalar sebebiyle alınmış yerli ortağın “Ben     bu işte yokum” deyip ortaklıktan çıkması durumu iyice çıkmaza soktu. Ben de yakın bir dostumun aylardan beri söylediği noktaya sonunda geldim: ‘El-Cezire bu işten vazgeçecek’ noktasına...

Dostum iyi bir ‘El-Cezire’ izleyicisi; ‘Arap baharı’ denilen hareketlenmede Katar-merkezli kanalın büyük rolü olduğuna inanıyor. Sosyal medyayı harekete geçiren, muhalefetin varlığından haberdar eden, görüşlerine ekranında yer veren El-Cezire olmasaydı rejimler bu denli sarsılamazdı.  Bir iddiası da şu:”El-Cezire’nin hedef seçtiği ülkeler (Tunus, Libya, Mısır, Suriye) sarsıldı, görmezden geldikleri (Bahreyn ve diğer Körfez ülkeleri) ise dimdik ayakta...”

Bu yüzden herkesin “El-Cezire ülkemizde kadrolaşıyor” dediği ilk günden başlayarak dostumun seslendirdiği “Göreceksiniz vazgeçecekler” görüşüne değer veriyorum. Dostum bu tespiti daha önceki yatırımlarına bakarak yapıyor...

“Önce Arapça’yla başladılar ve Arap dünyasının en önemli TV programcılarını kendilerine bağladılar. Arapların yıllarca sesini BBC’den işittikleri saygın isimler El-Cezire ekranlarında görünürlük kazandı. Sonra İngilizce kanalı kurdular; kadrolarını BBC ve CNN’nin baba isimleriyle donattılar. CNN’den Riz Khan da El-Cezire’ye gitti. Ayrıca ‘Lord’ unvanlı David Frost’u da kadroya kattılar. Kesenin ağzını sonuna kadar açtıkları için hiçbir isim ‘Hayır’ demedi.”

Türkiye’deki yapılanmaya bakıp “Sonunda vazgeçer bunlar” diyordu dostum; yerli ortağın ayrıldığını duyduğumda dostuma itiraz edip durduğum için hafif tertip utandım.

Milliyet ve Vatan’ın yeni sahipleri arasındaki ihtilâf ise galiba çözülmüş. Demirörenler ile Karacanlar ciddi bir çatışma halindeydiler; yarı yarıya ortaklık yürümedi, yönetim ‘kayyum’ denilen dışarıdan atanmış bir-iki kişinin eline geçti. Demirörenler yanlarında gazete çalışanlarıyla yazarlarını buldu; Karacanlar ise büyüme hedefli bir kanalın desteğini yanına aldı. TV8’in...

Yeni durum şuymuş: Demirören Grubu ‘Karacan’ soyadlı ortaklarına bir miktar para ödeyip hisselerin hepsine sahip olacakmış... Paralı bir grubun öncülüğünde daha güçlenir, serpilip gürbüzleşebilir iki gazete de...

Acele gerçekleşse iyi olur bu güçlenme. Yoksa gazetelerde rastlanan gariplikler daha sık karşılaşılır  hale gelecek.

Örneği Milliyet’ten ve en kıdemli yazarı Güneri Cıvaoğlu’ndan vereyim.

Hürriyet’in ‘büyük yazar’ diye tanıttığı Yılmaz Özdil’in ‘her devrin adamı’ denilebilecek ‘darbelerden yana’ gazetecileri yerin dibine batırdığı yazısını çok beğenmiş Güneri Bey... “Yılmaz Özdil yine döktürmüş” diyor... Hürriyet almayan Milliyet okurları ıskalamasın diye yazısını aynen sütununa taşımış...

Ağır bir yazı. “İktidarlar dondurmaya benzer, yalanmak ister” diyor bir yerde.

Özdil ‘her devrin adamı’ olarak vasıflandırdığı yazarlardan alıntı yapıyor yazısında; Güneri Bey’in 12 Eylül (1980) darbesinin sonrasında yazdığı yazıdan da bir paragraf alıntılamış...

Ne dersiniz bilemem, ama beni çok güldürdü bu olay...