Mayıs Sıkıntısı

Samsun’daki on dokuz mayıs kutlamalarında bir erkekle bir kadının güreşe tutuşmasını, artık iler tutar yanı kalmayan memleketin hoşluklarından biri olarak gördüm ben. Her şeyden önce, kadınla erkek yan yana gelmesin diye akla karayı seçenlere, yanlışlıkla da olsa,  atılmış bir çalımdır bu. Bu kadar titizlen, “aman ateşle barut yan yana gelmesin” diye akla karayı seç, ama  erkekle cinsi latif, gidip, en akla hayale gelmeyecek bir yerde, yani er meydanında birbirlerine çift dalsınlar. Allahın sopası yok, böyle rezil rüsva olunur işte.


Kadınla erkeğin her fiziksel temasını ahlaki bir mesele yapanlardan değilim, ne mutlu ki. O nedenle bu “rezil rüsva” olma deyimiyle, ısrarlı oldukları bir konuda, ısrarlarının tam tersi bir görüntü yaratanların içine düştükleri gülünç durumu anlatmak istedim. Yoksa, -eşitlik adına erkekle kadının güreşe tutuşmasını savunuyor olmasam da-, “nasıl olur da erkekle kız böyle halvet olurlar?” anlamında bir rezil olma halinden söz etmiyorum.


Kaba güce dayanan sporlardan, dolayısıyla güreşten de hoşlanmam. Erkekle güreşe tutuştuğunda, kolayca cinsel bir objeye dönüşebilecek bir kadının bedeninin güreş vasıtasıyla seyirlik bir erotik malzemeye dönüşmesi fikrine de sıcak bakmıyorum tabii ki. Kadın erkek eşitliğinden, fiziksel değil, sosyal anlamda eşitliği anlayan hiç kimse sıcak bakmaz, herhalde.


Ama Samsun’daki durumdan az da olsa memnun kaldığımı söylemeliyim yine de. İki karşı cinsten sporcunun güreşe tutuşmasını erkek güreşçinin rakibinin gelmeyişine bağlamış yetkililer.  Hal böyle olunca, erkek güreşçinin karşısına genç bir kızı çıkarmışlar. Bir kadının, -her ne kadar şart değilse de- güreşte bile erkeğin yerini alabileceğine inanılmış olmasına çok sevindim. Yetkililer inandılar mı yoksa zorunluluktan ya da yanlışlıktan mı böyle yaptılar ayrı mesele ama kadınların, her türlü eksikliği doldurabilecekleri görülmüş oldu böylelikle.


Meseleye çok bildik gerekçelerle itirazlar da geldi elbette. Kadınla erkeği, birbirlerine karşı nasıl “konumlanmaları” gerektiği konusunda “hizaya” getirdiklerine inanan “ahlak mühendisleri” çok kızdılar örneğin. Özellikle o kadın güreşçiye. Haklılar, “hiza”dan çıkan o çünkü. Kadın hizadan çıktı mı, delleniyor bunlar malum. Sadece kadın taraftarların alındığı bir futbol maçında yaptıkları tezahürat nedeniyle o kadınlar için “küfür etmelerini bayanlara yakıştıramadım” diyen başbakan da bu sözleriyle,  “hiza”dan sadece kadınların “ahlak dairesi”nde kalmalarını anlamıyor mu? “Bayanlara yakıştıramadım”la başlayan bir cümle, erkeğin hakkı sayılan her tür eylemin kadınlar tarafından “gasp” edilmesine yönelik bir sitemdir aslında. “Erkeğin hakkı olan küfrü kadın nasıl eder” babından bir itiraz ya da. Erkek bencilliği işte, ne yapacaksınız?


Samsun’daki olayda o kadın güreşçiye bir “erkek” sporunu “gasp” ettiği için itiraz edilmedi sadece. İtiraz malum, temasa ilişkin. Güreş de rakipler birbirine dokunmadan yapılacak bir spor değil. Bu yüzden ortaya çıkan görüntü, iki cins arasındaki, bırakın fiziksel olanını, neredeyse her türlü teması dehşetle karşılayanlar için berbat oldu haliyle. Her ne kadar beni güldürmüş de olsa.


Samsun valisinin açıklaması daha da çok güldürdü beni ama. Bilgisine çok güvenmenin kişiyi gülünç durumlara düşürebileceğini vali bey bilmez mi? Araştırma zahmetine katlanmadan açıklama yapmak da ne oluyor? Şu güreş “skandalıyla” ilgili olarak, nedense konuşma ihtiyacını duyan vali “tarihimizde kadın erkek güreşi yoktur” deyiverdi. Sanki var olduğu kanıtlansa Samsun’daki duruma hoşgörüyle yaklaşacakmış gibi.


Tarihimizde”
var mı bilmem, ama, hikayelerimizde var. Ben bunu, 2005 yılında yayınlanan Lordlar Kamarası’nda Taranmak Yasak adlı kitabımda da yazmıştım. Dede Korkut Masalları’nda vardır böyle bir öykü. Bamsı Beyrek adlı bey, sözlüsü Banuçiçek’le güreşe tutuşur, karşısında zorlandığı genç kızı göğüslerini sıkarak yenebilir. Bir türkücümüzle bir mafya babası eşlerini kurşunlattıklarında, kızı, ancak göğsünü sıkarak yenebilen Bamsı Beyrek’i anımsatmış, “hikayesinde bile erkekleri kalleş olan bir toplumun türkücüsü ile mafya liderinden ne beklenir?” demiştim. Benim kitabı değil ama Dede Korkut’u okumamış oluşuna şaşırdım vali beyin.


Genç kızın güreş yaparken çekilmiş fotoğraflarına da baktım uzun uzun. Hakkıyla yaptığı belli bu sporu. Karşısındakini bir erkek değil, sadece rakip gördüğü de çok belli.


Oğlansa bir hayli zor durumda görülüyordu fotoğraflarda. “Dede Korkut’u okumamış bu oğlan” dedim kendi kendime. Okusaydı kızı yenerdi mutlaka. Kuşkusuz.  Okumaması iyi olmuş yani.


Demek ki neymiş? Dede Korkut’u valilere okutacak, erkek güreşçilerden uzak tutacağız.


Ne de olsa koca vali.


Gidip de birinin memesini sıkacak hali yok.