Maya’nın kirazları



Bugün ne okuduysam içinde bu tema saklıydı.

“Yaza veda artık, şeftaliye doymak için son zamanlar...”

“Sonbahar geldi, hava dönüyor artık”

“Çeşme’de çiğ vakti”

“Sonbahar için gezi notları”

“Turşu kurmanın, salça yapmanın tam zamanı...”

Herkes anlaşmış, sanki bana bir mesaj veriyordu...

Al! Bir de mail geldi: “Yazın son günleri! Paris’te sonbahar turu fırsatı”

Telefonuma da “Aracınızın kış bakımını yaptırdınız mı?” diye bir SMS gelmişti sabahtan...



Dün gece dayanamadım, ince yorganımı çıkardım sandıktan. Geceleri pencere açık uyumayı seviyorum. Pike yetmez oldu. Kaç gündür neden direniyordum ki? Bilemedim... Yaza direnmiyoruz da kışa direniyoruz. Sanki direnince daha yavaş gelecekmiş gibi...



“Daha kaç kere kiraz yiyeceğim acaba?” demişti. Onun için yaz demek kiraz demekti. Onun için hayat demek kiraz demekti... Hayata devam ettiğinin, bir sene daha devirdiğinin alameti kucağındaki kiraz kâsesiydi...

Bu yaz kirazın tadına hiç varamadığımı düşündüm. Her sonbahar gelişinde böyle oluyor. Meyveler bitince onları ne kadar az yediğimi fark ediyorum... Ne zamandan beri bu böyle? Galiba meyveleri yıkayıp, soyup koyan annem gittiğinden beri...

Çocukluğumun soğuk İsviçre’sinde ağaçlardan kiraz topladığımız günler geldi aklıma. Ağaca dayanmış ahşap merdivenlerin üzerinde, ellerimizde sepetler, kulaklarımızda birer çift kiraz, poz vermiştik babamım “Topcon” marka fotoğraf makinesine. Herkesin yüzü gülüyor. Mutluymuşuz demek ki...

Allahın soğuk İsviçre’sinde böyle güzel adetler vardı. Çilek zamanı gider çileğini kendin toplardın. Cimrilik olsun, ucuza gelsin diye değil. Keyfini çıkarasın diye...



Sonra Maya’nı memeleri büyüdü...

Ve kirazı ağacından toplamak benim için bitti...

Bizim İsviçre’den Türkiye’ye geliş nedenimiz Maya’nın büyüyen lanet memeleridir. Maya çok güzel bir Yugoslav kızıydı. Artık Sırp mıydı, Hırvat mıydı, Boşnak mıydı, Karadağlı mıydı bilmiyorum. O zaman herkes, (anneannemin deyimiyle) Yoguslav’dı.

Maya, ablamla yaşıttı. Hem güzel hem de fingirdekti. Erken gelişenlerdendi. Babam bir gün eve gelirken onu bir oğlanla fingirderken görmüş. Eve geldiğinde “dönüş” kararını çoktan almıştı... Kendi kızlarının da “yoldan çıkmasını” istemiyordu...

Bazen düşünürüm. Fingirdek güzel Maya şimdi ne yapıyor? Bizim hayatımızı tepetaklak ettiğinin elbette hiç farkında olmadan nasıl bir hayat sürdü acaba? Yugoslavya’ya döndü mü? Savaşı gördü mü? Kendine bir koca buldu mu? Çoluk çocuğu oldu mu? Hâlâ öyle güzel mi? O fingirdek olmasaydı veya babam fingirdekliklerini görmemiş olsaydı hayatım bambaşka olur muydu?

Maya’nı değilse bile birinin memeleri illa büyüyecek ve babam bu sefer onu parktaki banka fingirderken görecekti. Babam paranoyasını gerçekleştirmek için yaşayanlardan... “Ben demiştim!” demek için her şey...

Ama yine de hayatımı milattan önce, milattan sonra gibi “Ve Maya’nın memeleri büyüdü” diye ayırmayı seviyorum... Hem komik hem acıklı...



Yaz bitiyormuş...

Turşu kurmanın, salça yapmanın tam zamanıymış...

İncir ve şeftaliye doymak için son zamanlarmış...

Allah bana bir kiraz mevsimi daha görmeyi nasip ederse, ilk işim bir kiraz ağacına çıkıp, kulağıma kirazdan küpe yapıp fotoğraf çektirmek... Ve sonra da bayılana kadar kiraz yemek... 30 yıl aradan sonra, bir kez daha...

(Vatan gazetesinden alınmıştır)