İşte size Alihan Pehlivan'ın Çarşamba Günü kaleme aldığı anlamlı haberi: "...Ancak birileri sürekli bilgi kirliliği yaratarak olayı başka, başka yönlere çekmeye çalışıyor....Bakın dün elçilik önünde eylem vardı. Murat Kanatlı bir basın bildirisi okudu, sendikal platform da oradaydı. Sonra Mustafa Kuzu isimli öğrenci YDÜ öğrencisi olarak açıklama yaptı ve 581 öğrencinin okuldan ayrılmaya kararlı olduğunu söyledi. Yani hükümeti ve okul yönetimini tehdit etti. Başta Murat Kanatlı ve bizim sendika ağaları da bu konuşmaya alkış tuttu....Şimdi sıkı durun: YDÜ öğrencisi olarak açıklama yapan kişi, YDÜ'de okumuyor! Dahası da var! Bu zattı muhterem öğrenci ile değil KKTC'de!" (Kıbrıs Son Dakika/27.10.2011/9.28).
Alihan Pehlivan ister yöntemlerini beğenelim isterse beğenmeyelim doğru bilgilere hızla ulaşacak kaynaklara sahip bir gazeteci.
TC Büyükelçiliği önünde her fırsatta eylem yapmaya meraklı olan malüm şahıslar bu sefer de YDÜ Konusu'nu "havada kapmışlar" anlaşılan. Ancak ben partiyim, ben sendikayım diye ortaya çıkanların da topluma karşı sorumluluğu yok mu?
İster bir avuç üyeli parti olsun, isterse "ABD ve İngiliz'lere karşı Rum Kesimi'ni savunmaya" meraklı sendika yöneticisi olsun hiç mi araştırma yapmazlar birlikte eylem yaptıkları kişiler hakkında.
Örneğin sınır dışı edilen öğrenciler iddia edildiği gibi gerçekten haksızlığa uğradı iseler onları YDÜ öğrencisi olmadığı ortaya çıkarılan bir şahsın savunması asıl onların haklı konumuna zarar vermez mi? Madem öğrencilere bir iyilik yapmak istiyorsunuz, hiç değilse onu düzgün yapın.
Öte yandan "581 öğrenci okulu bırakır" tehdidi ne derece tutarlı bir metot.
Kanıtlanmadığı ve ben de bilmediğim sürece kimseyi suçlamak istemem. Sınır dışı edilen öğrencilerin PKK Terör Örgütü'ne sempati duyduğu iddia edilmekte. Dilerim doğru değildir.
Ancak açık olan bir durum var: o da KKTC'de okumakta olan Türkiyeli öğrencilerin doğal olarak farklı dünya görüşleri ve buna paralel hassasiyetleri var. Bu durum bizi rahatsız etmemeli. Üniversite öğrencileri elbette sağcı, solcu, sosyalist ya da ülkücü ve benzeri gruplardan olabilir. Önemli olan hepsinin KKTC yasalarına saygılı ve bu yasaları ihlal etmeden misafir oldukları KKTC'de öğrenimlerini sürdürmeleri.
KKTC yasalarına aykırı ve de Kuzey Kıbrıs insanının huzurunu bozucu eylem ve davranışlar içinde olanlar elbette polisiye ve adli işleme uğrarlar.
Bu durumda "kimin neci olduğunun hiç bir önemi yoktur".
Ancak bir konu daha varki bunu da dobra, dobra ele almak gerekiyor.
Türkiye'de bir savaş var. Türkiye demokratikleştikçe ve Kürt Sorunu Çözümü için adımlar atıldıkça hırçınlaşan bir PKK Terörü tüm Türkiye insanının en büyük sorunu halinde. İster Türk, ister Kürt, ister Ermeni isterse de Süryani olsun bu coğrafyada herkes terörden "illallah" demiş durumda.
Terör herkese zarar veriyor.
Öte yandan Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada bazı malüm devletler ile sorunlara sahip olması terörün de taşeron olarak kullanılmasına neden oluyor. Son aylarda yaşadığımız gibi böyle anlarda terör eylemleri artıyor ve insanlar katlediliyor.
İşte bu terörü savunmanın affedilir bir yanı olamaz.
KKTC'de de bazılarının bunu iyi kavramasında yarar var. KKTC'de en ufak bir kavga çıktığında "Türkiyeliler geldi ve şimdide kavga ediyorlar" diye mızmızlananlardan bazıları her ne hikmetse şimdi utanmasalar "Türkiye'de terörü ya göz yumarak ya da destekleyerek" demokrasi ile çelişen kesimlerle el ele yürüyecekler.
Soruyorum "masum öğrenci nasıl olur da bir terör örgütünü destekler?" Kürtlere karşı gündeme gelen tüm haksızlıkların cevabını sadece terör olarak görenler niçin demokratikleşmeden bu derece rahatsızlar?
Kemal Burkay gibi değerler en başta teröre karşı tavır alırken KKTC'de bazılarının uzaktan "gazel okuması" garip değil mi?