Mahşerin dört atlısı, Mesih, Mehdi

Sen, ey zanaatı ve sanatı sömürmek olan emperyalist  devletin siyasetçisi sen! Demek ki sen benim topraklarımdan ve yakıp yıktığınız komşu devletimin topraklarından topraklar kopartıp, yani etlerimizden et kopartıp  başka bir devlet kuracaksınız ve bunun için bin dereden su getiriyorsunuz!

Devletler senin için sadece bir holding, şirket, firma gibidir.’’ Parası neyse verelim ve bir tane daha kuralım. Yok eğer para kabul etmezlerse, o takdirde biraz korkutalım, yok yine akılları başlarına gelmezse, ailesinden birilerine zarar verelim. ‘’diyorsun!

Eski Yeşilçam filmlerindeki gibi! Zengin, arsız, kibirli, sonradan görme holding patronu ‘’  buradaki arsaları istiyorum. Hepsini satın alın’’ der. Satın aldıklarını alırlar. Satmayanları tehdit ve şantaj ile ikna ederler. Tehdit ve şantaja boyun eğmeyenleri öldürürler ve onların açgözlü mirasçılarından satın alırlar.

Böyledir bu rezil dünyanın hali! Gücü elinde bulunduran her kimse; bütün dünyayı istediği gibi çevirme hakkını kendinde görür ve dünyada yaşayanları elemanları ,kendisini de onların efendisi gibi görür.

İşte tam da burada bazı atasözleri ve şarkı sözleri devreye girer

-Her kuşun eti yenmez!

-Zalimin zulmü varsa, sevenin Allah’ı var

-Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma!

Aslında senin derdin demokrasi, özgürlük, insan hakları, kardeşlik, barış, sevgi falan değildir! Kendilerine ülke kuracağına söz verdiğin halkların her bir bireyini, eğer kaplanlar sana daha fazla menfaat sağlayacaksa ,kaplanlara yem edersin.

Senin derdin kendine canlı kalkanlar oluşturmak, senin derdin kendine paralı askerler ordusu kurmak, senin derdin kirli paralarını aklamak, kirli niyetlerini saptırmak için hedef şaşırtmacası yapmak! Bayağı da kurnazsın be! Sadece gez, göz arpacık kullanmıyorsun! Rüzgarın hızı ve yönü, merminin hızı ve ağırlığı ve havada kalış süresi, eğer yağmur yağıyorsa kurşuna etkisi, havadaki nem oranı, namlunun atım adedi, tetik mekanizmasının yay gücü ve tüm atış kontrol verilerinin hepsini hesaplıyorsun! Bak burada bir laf devreye girer!

-Evdeki hesap çarşıya uymaz!

Sonra Hıristiyanlıktaki inanca göre  mahşerin dört atlısı hatıralara gelir saplanır

-Mahşerin dört atlısı

Kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına Hıristiyanlar tarafından  inanılan dört atlıdır. Yeni Ahit’teki Vahiy kitabında, Apokalips bölümünde yazılı olan, kıyamet felaketlerini getirecek olan yedi mührün açılması ile birlikte mahşerin dört atlısı ortaya çıkar.

Sonra Nostradamus’un kehanetlerine takılır bazı zihinler!

Efsanelere meraklı Müslümanlarda Mehdi’nin, Mesih’in  İstanbul’da artık yetişkin bir delikanlı olarak misyonunu üstlendiğini ileri sürerler.

Allah kime ‘’ Yürü ya kulum!’’ der. Zenginlere göre, Allah Ona demiştir ve O da ‘’ yürü bee!.. seni kim tutar ‘’demiştir ve sengin olmuştur. Makam sahipleri için benzer bir kanaat edinilmiştir. Çobanlıktan, kahveci çıraklığından en tepelerdeki makamlara kadar ulaşmıştır. Ama işin aslı ( tabi ki benim yorgun zihnime göre )Allah, sağa ve sola önce ensesi, sonra boynu, sonra gövdesi, sonra bacakları dönmeye başlayan kullarını uyarıyor.

-Yürü ya kulum! Yürü lan! Yolunda yürü! Düzgün yürü! Sağına ve soluna sapmadan yürü! Yolunda adam  gibi yürü! Doğru yürü !

Diyor. Yedi mührün açılması durumuna gelirsek, altı mühür çoktan açıldı. Afganistan bir, Irak iki, Bosna üç, Suriye dört, Ukrayna beş, Yemen altı mühür ediyor. Hepsi açıldı. Doğu Türkistan, Çeçenistan, Somali, Mısır, Tunus ‘ta yedinci zarflar arandı ama zarflar boş çıktı Yedinci mühür Türkiye! Sakın bu mührü kimse açmaya cesaret etmesin, yeltenmesin!

İşte burada sana Allah

-Yürü ya kulum! Türkiye’ye bulaşmadan, ilişmeden yürü! Çamur sıçratmadan yürü!

Diyor. Eğer Türkiye’yi yedinci zarf kabul edersen, mahşerin dört atlısı da Türkiye’de, Mehdi de Türkiye’de, Mesih de Türkiye’de, kıyamet de Türkiye’de. Tapınak Şövalyeleri de Türkiye’de, Engizisyon mahkemeleri de Türkiye’de

Üstelik dört tane falan değil! Bir tane, iki tane değil! Türkiye’de ve Türkiye dışında yaşayan tüm Türkler bazen Mehdi, bazen Mesih, bazen de mahşerin dört atlısı olurlar! Şövalyelik falan delirmiş çılgın bir Tük için leblebi çekirdektir.

Öyle ‘’ Barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz, kardeşlik istiyoruz, insan haklarını savunuyoruz’’ gibi boş lakırdılarla da gevezelik yapmaz kimse! ‘’ Ey ölüm neredesin! Ey Azrail beni dinle! Bana verebildiğin kadar can ver! Alabildiğim kadar can alayım! Sonra kucaklarım seni!’’ derler ve bunu da sessizce, suskunlukla derler.  Çünkü ağızları ile, dişleri ile de düşmanın kulağını, gözünü, elini, kolunu, bacağını ısırmakla meşguldürler. Silahın, merminin pek bir önemi yoktur artık! Bu aslanların, kaplanların, kartalların dişleri ile, pençeleri ile  yaptıkları bir savaştır. Teknolojinin, medeniyetin korkudan altını pislettiği bir savaştır! Bilimin utandığı bir savaştır! Meleklerin, cennet hurilerinin ağladığı bir savaştır!

İşte bu yüzden Allah özellikle Amerika, Rusya, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, Hollanda, Yunanistan, Sırbistan, Kanada, Belçika  siyasetçilerine ve üst düzey komutanlarına sesleniyor

-Yürü ya kulum! Altı mührü açtınız, bu gafletlerinize, hıyanetlerinize, sefilliklerinize, nankörlüklerinize  merhamet ediyorum ama yedinci mührü açmayın! Hepinizin boynunu, bacaklarını kırarım artık!

Diyor. Öyle mi diyor? Lütfen bunun böyle olup olmadığını kimse sınamasın! Kimse denemesin!