Bir tarafına öfkelerimi, kızgınlıklarımı koysam...
Öteki kefeye de beğendiğim taraflarını.
Hayranlıkla izlediğim hali tavırlarını, icraatını...
Hangi tarafı ağır basar?
Benim terazimde, beğendiğim yanları, hayranlıklarım ağır basıyor...
* * *
Ey benim mahallemin insanı...
Biliyorum bu sözlerim birçoğunuzu sinirlendirecek.
Ne dönekliğim, ne de yalakalığım kalacak...
Bu cümlenin altında ne niyetler okuyacak, ne acayip komplo teorileri üreteceksiniz.
Geldiğim yaş, mesleki tecrübelerim, yaşadıklarım, gördüklerim, maddi imkânlarım, bana aklınızın alamayacağı bir özgürlük verdi.
Sadece bir köşe yazarıyım...
Yazdıklarımın hoşunuza gitmesi, beni alkışlamanız çok güzel bir duygu. Siz kızsanız da ben kızmam, kızamam.
Genel yayın yönetmeni değilim...
Yani, kafamın içinde bin bir tilkiye volta attırıp, kuyruklarını birbirine değdirtmeme cambazlığına da artık ihtiyacım yok...
* * *
Benim mahallemde, her gün “Tayyip”e bindirmek iyi prim yapar.
Okunma, “Facebook Like”ı, “Twitter” garantidir...
Şahsi lügatimde ise sadece “Başbakan Tayyip Erdoğan” yazıyor.
Öyle bakınca da, Türk siyasi hayatının çok büyük bir figürünü görüyorum.
Kızdığım kadar hayranlık duyduğum, küstüğüm kadar barıştığım, unutmaya çalıştığım kadar hatırladığım...
Dev bir siyasetçi o...
Elimi kalbime koyup soruyorum...
Bugüne kadar hangi lider, partisinin tüzüğüne “Üç dönem üst üste kâfidir” damgasını vurdu...
Vurdu ve zirvedeyken, en tepedeyken, yani başarı hanesi silme doluyken...
Hem de kimsenin bunu yapacağına ihtimal vermezken, beklemezken...
Bunu uygulayacağını ilan etti...
O, mahallesiyle, mahallesi onunla ne kadar övünse hakkıdır...
Çünkü bunu yapmak için Kasımpaşalı bir yürek gerek...
DİYECEKSİNİZ ki:
Bu kantardan ne bilanço çıkardın?
Şuramda, Kasımpaşalı değil, ama Kahramanlar Mahallesi’nden bir yürek çarpıyor...
Ben bu kantardan, büyük harflerle yazılmış büyük bir “HAYRANLIK” bilançosu çıkardım.
Hem de öyle gizli falan değil, açık bir hayranlık...
Amaaa...
Bilançomun bir ikinci kalemi daha var...
O da aynı büyük harflerle, aynı büyüklükte bir “HAYAL KIRIKLIĞI”...
O yüzden, hâlâ Kahramanlar Mahallesi’nde çarpan bir yürekle, hâlâ Kasımpaşa’da çarpan bir yüreğe seslenmek istiyorum.
En harbi, en kalbi duygularımla soruyorum:
* * *
- GEREKLİ MİDİR: Yapılan her güzel şeye, atılan her dev adıma bir rövanş havası vermek, bir mat etmek, gerekli midir?
- GEREKLİ MİDİR: Bunca insanı derme çatma iddianamelerle, enkaza dönmüş güya delillerle içerde tutmak, hayatlarını karartmak...
- GEREKLİ MİDİR: En küçük, en masum, en haklı itirazı bile o ağza tıkmak, işaret parmağını sallamak, sindirmeye, susturmaya çalışmak...
- GEREKLİ MİDİR: Sadece Türkiye’nin bir bölümüne kol kanat gerip, ülkenin öz evladı muamelesi yapmak, geri kalanına ise öteki mahallenin kötü çocuğu gözüyle bakmak...
- GEREKLİ MİDİR: Her gün asabi konuşmalarla, öfke dolu bir belagatle ülkeyi zembereğe çevirmek...
Hele hele, vesayetten kurtulmuş bir demokrasinin tadını daha henüz çıkarmaya başlamışken, onu totaliter bir izdihamın içinde harcayıp gitmek...
Gerekli midir...
* * *
Türkiye Cumhuriyeti’nin, ona oy vermemiş bir vatandaşı olarak hissiyatım şudur:
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın müthiş karizmasının bunların hiçbirine ihtiyacı yoktur.
Türkiye’nin yüzde 50’sinin oyunu ve gönlünü aldı...
“Bu bana yeter” diyorsa, söyleyecek hiçbir sözüm yok.
Ama bütün Türkiye’nin gönlünü almak gibi, Allah’ın bir insana verebileceği en güzel tatmin duygusunu ve dualarını almanın vereceği keyif ve huzur daha büyük değil midir...
* * *
Tarihimizin en zor dönemlerinden birinden geçiyoruz.
Her gün gençlerimizin tabutları geliyor.
Bölgemiz alev alev...
Şimdi barışma, gönül alma, helalleşme...
Ve geleceğe birlikte yürüme, ülke olarak alacağımız cesur kararların altında ellerimizi birlikte sokma zamanıdır.
Kasımpaşa’da çarpan o yürek...
Artık Kahramanlar’da, Karşıyaka’da, Kadıköy’de, Çankaya’da da çarpmalıdır...
* * *
Kendi payıma, kantarımdaki hayranlığın kolay kolay silineceğini sanmıyorum.
Ama hayal kırıklığımın silineceğine olan inancım da hiç silinmiyor...
İyimserlik ve saflık mı...
Çok güzel duygulardır.
Herkese tavsiye ederim...
DÜZELTME: Dünkü yazımda Albert Camus’nün “Veba” adlı romanı yanlışlıkla Andre Gide’in romanı gibi yazılmış. Bu yanlışlıktan dolayı özür dilerim.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)