Madımak’ın yıldönümünde Alevi meselesine bakmak

DÜN Sivas’ta Madımak Oteli’nde 35 insanın diri diri ateşe verilerek öldürülmesinin 19’uncu yıldönümüydü.

Neredeyse iki on yıla yakın bir süre geçmiş bu katliamın üzerinden. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın “Bu utanç verici saldırının üzerinden geçen yıllar acımızı bir nebze olsun dindirememiştir. Her yıl katlanarak artan acımız davada bir sonuca ulaşılamamasıyla daha da artmıştır” şeklindeki dünkü sözleri vicdanların sesine tercüman oluyor.

MADIMAK’TAKİ DÜZENLEME İYİ AMA...

Günay, insanların yakıldığı bu otelin bir kültür merkezine dönüştürülmesi konusunda ciddi bir çaba sarf etmiştir. Bulunan formül Alevi kuruluşlarını tatmin etmese de, binanın, alt katında bir kebapçının bulunduğu bir otel olarak hizmete devam etmekten çıkarılmış olması, hiç olmazsa ölen insanların hatıralarına yapılan saygısızlığa bir son vermiştir.

Madımak katliamı, Aleviler açısından bu topraklar üzerindeki en önemli tarihi kırılma noktalarından biri olarak görülebilir.

Hiçbir şey onlar için artık eskisi gibi değildir. Olay, Aleviler arasında büyük bir bilinçlenmeye yol açmış, kurulan Alevi derneklerinin ve açılan cemevlerinin sayılarında bir patlama yaşanmıştır. Alevi kimliği, Madımak sonrasında kendisini artık daha kuvvetli bir şekilde ortaya koyuyor bugün Türkiye’de.

Gelgelelim, Alevilerin uğradıkları haksızlıkların giderilmesi konusunda anlamlı bir mesafe kat edildiği söylenemez. En basitinden, Aleviler vergi mükellefi olarak ödedikleri vergilerle Sünnilerin dini hizmetlerini karşılayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı finanse etmeye devam ediyorlar. Üstelik, cemevlerine ibadet yeri statüsünün tanınmasını da kabul etmeye yanaşmıyor Hükümet/Devlet/Diyanet çizgisindeki irade.

ERDOĞAN ALEVİLERE NE VAAT ETMİŞTİ?

Alevilerin Türkiye’de maruz kaldıkları eşitsizliklerin, ayrımcı davranışların, aşağılayıcı muamelenin listesini vermeye bu köşenin sınırları yetmez. Sadece bir önceki hükümet döneminde Devlet Bakanı Faruk Çelik’in koordine ettiği Alevi Çalıştayı süreci sonunda Başbakanlık tarafından hazırlanan raporda yer alan bir saptamayı hatırlatmak bile yeterlidir.

Başbakanlığın bu raporunda “Toplumda önyargı ve dışlama stratejileriyle oluşturulmuş bir Alevi algısının bulunduğunun” belirtilmiş olması başlı başına önemli bir itiraftır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu saptamanın yapıldığı çalıştay raporuna yazdığı önsözde, “geçmişte belli kesimlerin horlanmış, ötelenmiş ve mağduriyet yaşamış olduklarını” belirttikten sonra “Bu rapor sorunların tespiti yönünde önemli bir başlangıçtır. Alevi vatandaşlarımızın sorunlarının çözümleri hiç şüphesiz bu aşamadan sonra kademe kademe gelecektir” demiştir.

Gelgelelim “önyargı” ve “dışlanmayı” giderecek hiçbir çözüm gelmemiş, üstelik çalıştayla kendisini ifade eden Alevi Açılımı askıya alınmıştır. Rapor, Başbakanlığın tozlu raflarında unutulup gitmiştir.

Çözümden vazgeçtik, önyargı ve dışlamayı derinleştiren, Alevilerin daha fazla rencide edilmelerine yol açan hamleler ivme kazanmıştır. Örneğin, Erdoğan’ın geçen yıl seçim mitinglerinde CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini hatırlattıktan sonra her seferinde meydandan yükselen “yuh” seslerine tepkisiz kalması Alevileri kırmıştır.

AVRUPA’YA NASİHAT EDERKEN

Ankara’daki mahkemenin geçen mart ayında Sivas davasının firari 5 sanığı hakkında zamanaşımı kararı vermesi, Başbakan’ın bu kararı “Hayırlı olsun” diyerek karşılaması da Alevileri rencide eden bir başka gelişme olmuştur.

Türkiye’nin bugün Ortadoğu politikasında Sünni dayanışması çerçevesinde mezhepçi bir çizgiye kaydığı yolundaki eleştirilerin artan ölçüde taraftar toplaması, bir başka olumsuz yönelişe işaret ediyor.

Keza 4+4+4 yasasında getirilen seçmeli bir dersin adının “Hazreti Peygamberimizin Hayatı” şeklinde konulmasını pek çok Alevi vatandaş kendisine dönük bir dayatma olarak görüyor.

Ayrıca, yeni anayasada Alevilerin taleplerinin karşılanacağı yolunda hiçbir işaret yoktur şu ana kadar.

Özetle, Türkiye’de Alevi bir vatandaş olmak zor bir iş.

Türk devlet adamlarının ve Diyanet temsilcilerinin Avrupalılara çokkültürlülüğe ve dini inanç çeşitliliğine saygı gösterilmesinin erdemleri üzerinde nasihatte bulundukları bir dönemde, Türkiye’de Alevilerin hâlâ ayrımcılığa maruz kalmaları “çifte standart” değilse nedir?

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)