Bu ikinci grupta ismimi vermeden ama cümlelerimden alıntılar yaparak beni eleştirenler de oldu.
Efendim, ben “KCK’nın Stalinist ve totaliter” bir örgütlenme olduğunu yazıyorum ya, bunu yazmak “asıl mesele”nin ikinci planda kalmasına yol açarmış... Peki, “asıl mesele” devletin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinde de evrensel hukuka uyum sağlaması ise, KCK’nın totaliter yapısını ortaya koymak ve eleştirmek de demokrat olmanın zaruri bir şartı değil midir?
Efendim, KCK “Kuzay Irak’ı da içeren bir ütopya” imiş... Peki ama Türkiye’de KCK fiili ve reel bir örgütlenme değil midir? Karar mekanizmaları, emirleri, yaptırdığı eylemler “realite” değil midir?
Ahmet Altan öteden beri Türkiye’de “devleti eleştiren” önde gelen yazarlardan biridir. Köşesinde defalarca KCK’nın kişi-putlaştıran, antidemokratik ve diktatoryal bir hareket olduğunu da yazdı ve eleştirdi. “Biz devletle mücadele eden bir kuruluşu eleştirmeyiz, devleti eleştiririz” diyenlerin bulunduğunu, bunun demokrat bir tavır olmadığını anlattı.
Halil Berktay’ın “Nerede Duruyorum?” başlığı altında yazdığı dört yazı bilhassa önemlidir. Tarih ve felsefe üzerinde herhalde farklı düşündüğümüz çok önemli konular vardır ama Berktay’ın bu yazıları, her türlü totalitarizmi eleştiren bir manifesto niteliğindedir.
Demokrasi kültürünün gelişmesinde bütün totalitarizmlerin eleştirilmesi önemlidir.
Berktay, “Ben KCK’da ders vermezdim” diye yazdı... KCK’nın “sivil bir siyaset örgütü filan değil, tersine, bir silah ve şiddet örgütü olarak PKK’nın, sivil siyaseti yüzde yüz hegemonyası altında tutma aracı” olduğunu anlattı.
Elbette ‘liberal’ deyince aklan gelen sol ve sağ yazarlar teröre karşıdır, terörü eleştirirler. Ama bir bölümü KCK’nın totaliter niteliğinin öneminin yeterince farkında değiller.
Son günlerde devletin PKK ile tekrar görüşmeye başladığı yolunda haberler okuyorum. Süreçte Barzani ve Talabani de varmış. İnşallah iyi adımlar atılır.
Adeta matematik kesinlikte iki gerçeğe dikkat çekmek isterim:
- Kitlevi harekete dönüşmüş etnik milliyetçi akımlar devlet şiddetiyle yok edilemez! Takrir-i Sükun, Dersim Harekâtı, sıkıyönetimler, OHAL’ler meseleyi çözmedi aksine yarattığı tepkilerle uzun vadede beslemiş oldu...
- Kürt meselesi sosyolojik bir gerçektir; siyasi kurumları da elbette olacaktır. Ancak örgüt görmelidir ki, terörü tırmandırınca devlet öyle sert tepki gösterir ki, örgütün kendisi çok daha büyük hasara uğrar!
Onun için PKK’ya karşı askeri operasyonları da, tutuklamalardaki bazı ölçüsüzlükleri eleştirdiğim KCK operasyonlarını da destekliyorum. Çünkü silahlı ve totaliter bir hareketin karşısına devlet sadece demokrasiyle çıkarsa, bu, “barışçı” İngiliz Başbakanı Chamberlain’ın Hitler’le görüşmesi, tavizler vermesi ve anlaşma imzalaması gibi olur!
PKK terörü tırmandırdığında devlet “Terör tırmandı, oturup anlaşalım” diyerek Chamberlain yoluna gidebilir mi? Bu mümkün değildir. Çözüm terörsüz demokrasi metotlarıyla üretilebilir.