Abdullah Öcalan mahkemede Şeyh Sait’i Atatürk’le işbirliği yapması gerekirken isyan etti diye suçlamıştı... Özerkliği “feodal içe kapanma” diyerek reddetmiş, sadece kültürel haklar istediğini söylemişti. Bu beyanları için mahkeme zabıtlarına ve Öcalan’ın “Özgür İnsan Savunması” adlı kitabına bakabilirsiniz.
Onlar çok geride kaldı!
Zaten “Ayrılmak istemiyoruz” diyerek demokrasi adına talep edilenler bu amacın aşamaları ya da yapı taşlarıdır: Kürtçe eğitim, bölgede kamu hizmetlerinde Kürtçenin resmi yazışma dili olması ve nihayet “demokratik özerklik” adı altında yasama, yürütme ve yargı yapılanması aynı yolun devlet aşamalarıdır.
Öcalan’ın yakalandığı, bu tür açıklamalar yaptığı, PKK’nın sınır dışına çekildiği, oylarının yüzde 3 olduğu o dönemde Türkiye büyük bir fırsat kaçırmıştır. Etnik milliyetçiliğin, basıncı düşürecek supaplar açılmadığı takdirde, sonraki aşamalarda nerelere tırmanabileceği öngörülemedi. Hatta sorun çözüldü sanıldı.
Ama işte, bütün benzerleri gibi Kürt milliyetçiliği radikalleşiyor, talep çıtasını yükseltiyor.
Leyla Zana’dan önce Aysel Tuğluk da söylemişti, “Kürtler ayrılmayı konuşuyor artık” diye. Etnik hareketler sosyolojisinin bir tarafı böyledir; öbür tarafında ise, ayrılmak isteğinin diğer toplumda da ortaya çıkmasıdır ki, bunların çatışması felaket doğurur.
Çözüm diye talep edilen formül, “özerklik” de olsa, “kaderini tayin hakkı” da olsa sınır çizmeyi gerektirir! Nasıl yapılabilir bu?! Teorik görüşler, hamasi duygular bir tarafa, asıl reel sorun budur: İç içe geçmiş bir halkı, bir gövdenin yarılması gibi ayırmak!
Leyla Zana referandumdan bahsediyor; Kürtler özerklik mi, bağımsızlık mı istiyor diye?
Niye “ikisi de değil, demokrasi istiyorum” seçeneği yok?!
Seçim sonuçlarını veri kabul edebiliriz. BDP’nin yüzde 50’den fazla oy aldığı il sayısı sadece 4’tür: Hakkâri, Şırnak, Mardin, Batman... Diyarbakır ilinde yüzde 47’dir; bütün doğu ve güneydoğu ortalaması yüzde 23 ve 24’tür son seçimlerde.
Bu verilere göre, milyonlarca Kürt vatandaşımızın talebi özerklik ya da ayrılma değil özgürlükçü demokrasidir. Kürt milliyetçiliği bu milyonları nereye koyacak? Onlar kabul edecek mi? Hele de silahlı ve totaliter bir hareket olarak, bu milyonlara nasıl muamele yapacak?
Etnik hareketler sosyolojisinin uzmanlarından Anthony Birch, iki büyük soruna dikkat çeker: Militan politik hayallerin demografik gerçeklerle ne ölçüde uyuştuğu sorunu... Karmaşık beşeri realiteyi silah zoruyla değiştirmeye kalkmanın büyük insani facialara yol açması sorunu...
Gerçekten, büyük göçler, göçürmeler, büyük çatışmalar, korkunç facialar yaşanmıştır bu yüzden insanlığın son yüz elli yılında.
Dünya tecrübelerinde de etnik hareketler hamasi duygularla uzun süre tırmanmakta, sonra bu iki reel insani sorunla yüz yüze geldikçe radikallerle ılımlıların yolları ayrılmaktadır. Çözüm o zaman kolaylaşıyor.
Öcalan ve “özerklik yetmez” diyen Leyla Hanım, bu iki reel insani sorun konusunda ne düşündüğünü açıklamalıdır. 74 milyon bilsin, değil mi?