Sevgili okurlar,
Rengarenk geçen şenlikli kutlamaların ardından, Londra’da yaşayan herkes gibi ben de kendimi Kraliyet ailesi ve Kraliçe hakkında okumaktan ve bu konularda ilgilenmekten alıkoyamadım. Gazetelerde çıkan pek çok yazı ve yorumların ardından, kutlamaların hiçbirine katılamasam da, televizyondan izlediklerim beni oldukça etkiledi. Dünyanın dört bir yanından gelen turistler ve İngilizler ne kadar da çoşkulu ve heyecanlı görünüyorlardı! Tam bir şenlik ve festival havası içinde geçen günlerden geriye zihinlerimizde neler kaldı? Elbette ki, benim için daha da önemlisi ruhumuza dokunabilen sahnelerdi! Örneğin son geceki Buckingham Sarayı önünde verilen konserin renkleri ve muhteşem melodileri hala benimle! Bu muhteşem gösteri ile hepimizin ihtiyacı olan duyguların, yani sevgi, neşe, çoşku ve huzurun ortaya çıkmasına sebep oldu! Eminim, bu güzel duyguları hissedebilmek, herkesin ruhsal boyutta yükselmesine sebep olmuştur! Böylesine olumlu duygularla çevrilebilmek bizler için ne büyük bir mutluluk! Her zaman yinelediğim gibi, şükür içinde geçirilen saatler ve anlar gibisi yok!
Peki ruhumuzu aydınlatan, paylaşmayı, çoşkuyu yaşadığımız bu günlerin ana kahramanı olan Kralıçe Elizabeth ve ailesi ile ilgili neler biliyoruz? Bu noktada, haftalık olarak takip etmeye çalıştığım Time ve Newsweek dergilerini karıştırdım. Konu ile ilgili yazılan makalelerden bana ilginç gelen noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum bu yazımda.
Öncelikle Time dergisinde, Catherine Mayer’ın makalesinden birtakım noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Mayer yazısına Kraliçenin bunca yıl ne derece önemli bir sorumluluğu üstlendiğini söyleyerek başlıyor. Sonra yazısına, 19. Yüzyılın ünlü makale yazarı olan Walter Bagehot’dan bir alıntı yaparak devam ediyor. Bagehot’a göre, Kraliyet hayatının esrarengizliği onu yaşatan nokta haline gelmiştir ve gün ışığının onun büyüsünü bozmasına izin vermemeliyiz. Bu noktada, Mayer, kraliçenin özellikle röportaj vermekten kaçındığını ifade ediyor. Kraliyet ailesinin fertlerinin gerçek dünyadan uzak olarak yetiştiğinin birkaç örneğini veriyor. Örneğin, Prens Andrew’in 2004 yılında Çin’e yaptığı ziyaretinde İngiliz kültürünün Amerikan kültüründen etkilenmediğini ifade etmesi, aslında kraliyet ailesinin, İngiliz halkından nasıl da uzak olduğunu gösteriyor. Ancak bunların dışında kraliçenin başında olduğu monarşinin ne derece sağlam olduğunu ifade etmekte. Pekçok sosyal ayaklanma ve krizler esnasında monarşinin başında olan Kraliçe bu konuda sağlamlığını gözler önüne sermiştir. Örneğin başbakan David Cameron ile her hafta görüşen Kraliçe, son gelişmelerden ve hertürlü güncel olaydan haberdar olmakta.
Mayer,II. Elizabeth’in tahta geldiği zamanlardan itibaren sıkıntılarla karşılaştığını ifade ediyor. 1992 yılında, iki oğlunun evliliğinin bitmesi ile kendi terimi ile ‘ annus horribilis’ (Felaket yıl) yaşamıştır. 1957 yılında ilk kez televizyonda Noel mesajı vermiş ve değişimin habercisi olmuştur.
Diamond Queen isimli biografisinde Marr, Elizabeth’in kişisel özelliklerinden bahsetmiş, Elizabeth’in kişilik olarak sakin, hiç tartışmadan sakinliğini koruyarak karşı çıktığını yazmıştır. Winston Churchill zamanından beri her hafta görüştüğü başbakanlardan Tony Blair, ne derece pratik bir zekası olduğunu vurgulamış, David Cameron ise, ülkeler hakkındaki geniş bilgisinin ne kadar derin olduğunu vurgulamıştır.
Newsweek dergisinde ise, Simon Schama’nın makalesine bakacak olursak ise, Kraliçe Elizabeth’in 1947 yılındaki evlilik töreninin o dönem için müthiş bir şenlik havası yarattığını öğreniyoruz. Daha sonra cereyan eden Kraliçenin taç giymesinin de aynı şekilde, sosyal anlamda mesaj vermesi açısından televizyonda gösterilmesinin oldukça yankı yarattığı ifade ediliyor.
Sevgili okurlar, bu konuda öğreneceğimiz daha çok bilgi var elbette. Ancak benim için önemli olan paylaşılan sevgi ve neşe ortamının ne derece müthiş olduğu idi! Sebat, denge ve disiplin ile geçirilen bir hayat ile bizlere pek çok konuda örnek oluyor aslında Kraliçe Elizabeth! Kendisini kutluyor ve uzun yaşasın Kraliçe diyoruz!