\'Kürtçe bir medeniyet dili mi?\'



Rüya görene bir şey anlatmanın yolu onu uykudan uyandırmaktan geçer. Ve eğer Efendimiz (s.a.s.)\'in işaret ettiği \"İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar\" hükmünü esas alacaksak, din insanı uyandırmak, ona asli ve ebedi hakikati hatırlatmak ve hiç kuşkusuz insanı müteal, batın ve öte aleme yöneltmek ister. Bu da \"Allah merkezli bir alem tasavvurundan insan merkezli bir dünya görüşü\"ne geçişle sağlanmaz, aksine ters istikamette geçişle olur.

Müslümanların uzun zamandır \"mede-niyet\"ten anladıkları ihtişamlı iktidarlar, refah toplumları, bilim ve teknolojide üstün ilerleme, ekonomik büyüme, yüksek askerî güç ve elbette Batı uygarlığına yüceltilmiş bir dünya imparatorluğuyla meydan okumaktır.

İslam\'ı salt bir medeniyet iddiasına indirgeyenlerin ya Batı\'nın periferisinde olduğu hissini bir türlü içinden atamayan okumuşlar -siz bunlara İbn Haldun\'un \"galipleri taklid eden mağluplar\"ı deyin- veya \"tuzu kuru yeni zenginleşmiş zümreler\" ki, 1994\'ten bu yana yerel ve merkezi yönetimi kontrol etmenin kendilerine sağladığı kolay zenginlik onların \"medeniyet dürtüleri\"ni tahrik ediyor. Ya da gizledikleri milliyetçiliklerini İslamiyet\'i bir medeniyet iddiasına indirgeyerek bir yandan \"Türkiye-dışı Müslüman toplumlar\"a geride kalan Osmanlı medeniyeti üzerinden yeni hegemonya kurmak, diğer yandan Batı\'ya karşı yanlış zemindeki rekabet ve hesaplaşmada İslamiyet\'i koruyucu bir zırh, araçsallaştırılmış bir kaynak olarak kullanmak istiyorlar.

İslamiyet, salt bir medeniyet iddiası, davası ve daveti değildir. Bu dünyaya geçici olarak gelmiş, asıl yurdundan uzağa düşmüş gariplerin gurbetteki geçici hayatlarında nasıl Allah\'a samimi kul, iyi insan olacaklarının yoludur. Tabii ki \"Ed din fi\'l-medin\" fehvasınca Müslümanlar dinlerini ihlasla, yani sadece Allah\'ın hoşnutluğunu ve ebedi saadeti talep ederek şehir mekânında yaşarlarken, maddi, sosyal ve kültürel kurumlar geliştirirler. Şehir ve içindeki maddi hayat ilhamını, meşruiyet ve fonksiyonel değerini vahyden alıyorsa, hasılanın toplamına \"Müslümanların medeniyeti\" denir. Ama Müslüman, görkemli şehirler, yenilemez maddi güçler kurmak üzere dinini yaşamaz; nasıl spor ve sağlık için namaz kılmıyorsa; nasıl diyet yapıp fazla kilolarını atmak için oruç tutmuyorsa, bunun gibi medeniyet kurmak için de dinini yaşamaz. Namaz kılan ve oruç tutan tabii ki sıhhat bulur, ama namaz ve orucun sebebi Allah\'a kulluktur. Namaz ve orucu, yan sonuçlarına indirgediğiniz zaman, ibadetten sevap almaz, bir süre sonra çok daha etkili yol ve yöntemlerle spor, sağlık ve diyetler yapar, ibadetlerinizi terk edersiniz. Hareket noktası \"İslam medeniyeti\" olan dinini sekülerleştirir, bir süre sonra medeniyet, dinin önüne geçer. Büyük İslam medeniyetlerini -Emevi, Abbasi, Safevi, Osmanlı- yıkıma/helake götüren ana sebep bu olmuştur. Medeniyet kurmak, hareket noktası ve gaye olmaz, tabii sonuç olarak teşekkül eder.

Bu konu, Sayın Bülent Arınç\'ın Kürtçe\'nin eğitimde kullanımıyla ilgili öne sürdüğü engelleyici gerekçeyle doğrudan ilgili. Kur\'an ve İslami bilgisi olduğundan kuşku duymadığım Sayın Arınç, Kürtçe\'nin önündeki yasal engelleri sıralarken bir de şöyle der: \"Kürtçe bir medeniyet dili mi ki!\"

Bir dilin kelime veya kavram bakımından zenginliğinin, medeniyet dili kategorisine girip girmemesinin önemi yok. Türümüzün konuştuğu bütün diller a) Allah\'ın ayetlerindendir; Kürtçe de; Arapça, Türkçe, İngilizce, Çerkezçe, Arnavutça gibi hürmete layıktır; b) Dili \"isimler (esma)\"le beraber insana öğreten Allah\'tır; bütün diller \"Ta\'lim-i esma\"nın tarihsel durumlarda tezahürüdür; c) İnsanların dillerini şu veya bu alanda kullanması onların tercihidir. Hiç kimse, Allah\'ın onlara bağışladığı bir hakkı kullanmalarına engel koyamaz. Burada sorun, temel bir hakkın belirlenmesinde kriterin \"din\" değil, \"medeniyet\" seçilmesinden kaynaklanıyor.

NOT: Bu sene, her ayın son çarşamba günü saat 18.30\'da Galatasaray-Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi\'nde bu konuyu ders olarak görüyoruz. Haziran ayına kadar derslerimiz devam edecek.

(ZAMAN)