Tanrıkulu'nun hazırladığı (ve adına bir türlü "rapor" denilemeyen) rapor, CHP'de iki çizginin arasındaki gerilimi bir kez daha gözler önüne seriyor.
Yeni anayasa etnik kimlik vurgularına yer vermemeli, yasalardaki ayrımcı dil ortadan kaldırılmalıdır.” CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun parti meclisine sunduğu öneriler dizisi bu cümleleri de içeriyor.
Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP giderek bir ‘Sürprizler Partisi’ne dönüşüyor. Tanrıkulu gibi Kürt sorununda, temel insan hakları konularında duyarlı bir hukukçu ile “Silivri’yi kurtaralım” çağrılarının unutulmaz temsilcisi Süheyl Batum’u bir arada görme şansına sahip olduğumuz bir süreçteyiz... (Kılıçdaroğlu’nun bu farklı çizgilerin neresinde durduğu konusu, çeşitli polemiklere malzeme vermeyi sürdürecek gibi görünüyor...)
Tanrıkulu’nun başlıca önerileri şöyle: Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulsun, seçim barajı düşürülsün, Kürtçe müfredat programında yer alsın...
En çarpıcı ve tepki çekebilecek önerisi ise Yerel Özerlik Şartı (YÖŞ): “Türkiye’nin bugüne kadar YÖŞ’e koymuş olduğu çekincelerin neredeyse tamamı yerel yönetimlerin önüne konulan gereksiz engellerin sürdürülmesi kaygısından kaynaklanmıştır. Bu nedenle, söz konusu çekincelerin kaldırılması güçlü bir yerel yönetim yapısının kurulmasına yönelik sadece somut politikaların hayata geçirilmesinin önünü açmayacak, aynı zamanda bir zihniyet değişikliğini de sağlayacaktır.”
Bu önerinin hedeflerini ise şu sözlerle özetliyor: “Böylece yerel yönetimler mali, yönetsel ve siyasi özerkliklerini anlamlı biçimde kullanabileceklerdir.”
Tanrıkulu’nun raporu CHP’nin durumu
Tanrıkulu’nun büyük ölçüde seçim kampanyası metinlerine dayandırdığı ve “CHP’nin Çözüm Yaklaşımları” adını taşıyan rapor, doğal olarak, parti içindeki ‘milliyetçi sinir uçları’nı kısa sürede harekete geçirdi.
“Kılıçdaroğlu’nun sürprizleri” diyerek söze başlamıştık... CHP Başkanı, Kürt sorununda iktidar partisine yönelik ‘çözüm önerileri getir’ çağrısını sürdürüyor. Bunda bir tuhaflık yok. Ama ertesi gün tamamen farklı bir tondan seslenebildiğini görüyoruz: “Hiçbir devletin silahlı kuvvetleri silah bırakır mı? Evimizde rahat oturuyorsak silahlı kuvvetlerin sayesinde oturuyoruz. Teröristin affedilmesi gibi bir düşünceye sahip değiliz ve olmayacağız”
‘Ellerin tetikten çekilmesi’ talebinden ‘orduya silah bıraktırmak istiyorlar’ sonucunu çıkartmak, durumu anlamazlıktan gelen bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Bir silahlı örgütün silahı bırakma sürecinin nasıl geliştiğinin dünyadaki örnekleri ortada. CHP Genel Başkanı’nın bu konuda yeterli bilgisinin olduğu da bir gerçek. O zaman bu ani üslup değişimini nasıl yorumlamak gerekiyor?
Aynı konuşmanın sonuna doğru ise Başbakan’a “birlikte çözeriz” gibi bir çağrı yapıyor. ‘Birlikte çözüm’, siyasi cesaret isteyen adımları da içeren bir işbirliğine işaret ediyorsa bir anlam taşır... Eğer daha açık uçlu ve geniş vizyonlu bir şekilde (örneğin af da dahil) her şeyin (sürecin bütün aktörleriyle) tartışılabilmesini içeren bir işbirliği gelişecekse, CHP’nin ‘kırmızı çizgiler’ini bir kenara bırakması şart.
CHP’nin çözümde rolü
Tanrıkulu’nun hazırladığı (ve adına bir türlü ‘rapor’ denilemeyen) rapor, CHP içindeki iki çizginin arasındaki gerilimi bir kez daha gözler önüne seriyor.
Özellikle geçmişteki deneyimlerimizden, bir çok CHP’linin ‘Kürtçe anadil’in Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredatına alınmasına son derece mesafeli olduğunu biliyoruz. Baykal’ın ve Baykalcılar’ın ‘klasik tehdit’lerini bir kez daha anmaya gerek yok.
Kılıçdaroğlu, Kürt sorununda bir karar veremedikçe, açık bir tercihte bulunamadıkça, partinin bütün boyutlarını ve belli bir tabanın psikolojik yapısını özetleyen ‘ikilik’, varlığını sürdürecek. Bu ‘iki arada bir derede’lik uzun vadede sürdürülebilecek bir durum değil, çünkü Kürt meselesi ‘idare edilebilecek’ bir mesele değil.
CHP’nin net bir tavır ortaya koyması, Kürt meselesi başta olmak üzere, Türkiye’nin önemli adımlar atmasının önündeki çeşitli engelleri kaldırabilir. ‘Hükümetle polemik’ çerçevesinin ötesine geçen bir üslup geliştirmek, CHP’yi zayıflatmaz tersine güçlendirir…