OLMASINI istemediğimiz olaylara gözümüzü kapatmak, yaklaşan tehlikelere karşı başımızı devekuşu gibi toprağa gömerek tepki vermek, tehlikeyi görmediğimiz zaman onun geçeceğini sanmak belki insana özgü bir davranıştır ama bu aynı zamanda çok tehlikeli bir davranıştır.
Gerçeklikle bu şekilde bağlantısını kopardığında insanın başına her şey göz göre göre gelir. Ülkeler de aynı durumdadır, kolektif bilinç gerçekle bağlantısını kopardığında başına her türlü şey gelebilir. Aslında hiçbir gelişme sürpriz değildir ama gerçeğe gözlerini kapatanlara sürpriz gibi gelir her şey.
Üstelik kaçınılmaz sona doğru gidilirken gözlerini sımsıkı kapatanlara birileri gerçekleri hatırlattığında ona da sinirlenirler, rahatsız olurlar. "O da olmasaydı ne güzel gözlerimizi kapayıp yaşayıp gidiyorduk" derler.
Bugün Türkiye'nin durumu maalesef bu haldedir. Biz durmadan "İzin vermeyiz, buraları bizden sorulur, biz büyük abiyiz" desek de birileri bize fazla sormadan yıllardır planlanan Kürdistan'ın kurulmasında son perdeyi oynamak için düğmeye bastı.
İşler son derece hızlandı. Gerçekliğe, dünyadaki gelişmelere en fazla kendisini kapatmış insan bile artık bölgemizde bir Kürt devleti kurulmakta olduğunu herhalde görüyordur. Ve bir başka acıklı gerçek de şu: Bu Kürdistan, Türkiye'den de toprak alınmadan hiçbir zaman gerçekten kurulmuş kabul edilmeyecek.
Ben bunları yazmaktan, duygusal tepkileri çekmekten hoşlanıyor muyum? Yoo hayır, katiyen öyle bir tavrım yok ama benim okumalarıma ve gözlemlerime göre acı gerçek maalesef böyle.
Dünyanın hâkim güçlerinin arzusunun ve gidişatının bu yönde olduğunu görüp belki farklı yaklaşımlar geliştirmenin ve yeni kavramlarla düşünmenin yöntemini toplumsal diyaloğumuza koymanın zamanıdır.
"Canımızı veririz, buna izin vermeyiz" diye konuşanlar dikkat etsinler, kendileri böyle konuştuğunda verilen can ne kendilerinin ne de yakınlarının oluyor. Gencecik insanlar böylesine söylemlere kurban olup gitti.
Bir ülkenin kendi toprakları hakkında bu şekilde düşünüp konuşabilmesi hakikaten zordur. Ama bazen dünya gerçekleri insanı buna zorlayabilir ve hatta böyle düşünmeye başlamak insanın ülkesinin geleceği için çok daha hayırlı yollar da açabilir. Türkiye de maalesef böyle bir konjonktürde.
DÜNYANIN DÜZEN KOYUCULARI VE KÜRDİSTAN
Şunu bilin ki Kürdistan sadece Kürtler için kurulmayacak, bölgemizde bir Kürdistan global dünya için kuruluyor. Dünya düzeninin yeni koşulları ve ihtiyaçları 21 'inci yüzyılda bölgemizde bir Kürdistan olmasını kaçınılmaz kılmış olabilir.
Buna çok önceden karar verildi. Yerel güçlerle ilkelerde anlaşmalar oldu, yeni haritalar çizildi, son perdeyi başlatmak için yıllardır sabırla beklendi. Aradan geçen zamanda yeni oluşturulacak Kürdistan'ın varoluş koşullarını dünyanın egemen güçlerinin çıkarlarıyla ve global sistemin işleyişiyle uyumlu hale getireceğinin kesin güvencesi istendi.
Benim gördüğüm, bu varoluşun olabilmesi için gerekli her türlü güvencenin dünyanın düzen koyucularına verilmiş olduğudur.
Ben şunu biliyorum; dünyada önemi merkezlerde egemen güçler yıllardır bölgemizde Kürdistan oluşmasını planlıyorlar. Bu yüzden Türkiye yanlış yapmasın, karşımızdaki PKK'dan oluşmuyor. "Koskoca devlet, bir avuç insanı neden yenemez?" şeklindeki konuşmaları yapanlar bu yanlıştalar.
Karşımızda PKK değil neredeyse dünyanın en etkili güçleri var.
Gerçekçi olunursa Türkiye bu aşamada yeni durumda kendisine en yüksek fayda getirecek rolü arayıp bulmalıdır. Bütün gelişmeler, askeri çözüm dışında bir şeyler aranıp bulunmasına işaret ediyor.
Bu risklerle dolu yolda bir Kürdistan kurulurken hiçbir iktidar bunun riskini tek başına üstlenemez. AKP Meclis'te özel oturuma karşı ama aslında bu günler Meclis'te özel oturum yapılması ve en hassas, konuşulmayacak sanılan konuların konuşulması zamanıdır.
MARKA MESELESİ
Bu yolda bizim çok dikkatli olmamızı gerektiren bir başka gelişme daha var.
Son zamanlarda Türkiye'deki gelişmeleri ve geleceği anlatırken ülke olarak markamızın öneminden bahsetmiştim. Bana göre ülkemizin markasını oluşturan laik, demokratik, Müslüman öğeleri arasında uyumlu bir denge sağlandığı zaman Türkiye önemli ve etkin bir ülke olabiliyordu.
Şimdi yeni oluşmaya başlayan potansiyel bir büyük tehlikeye işaret etmek istiyorum.
İleride oluşturulacak bir büyük Kürdistan'ın elimizdeki o markayı tamamen kendine alması tehlikesi var. Yani oluşacak Kürdistan'ın laik, demokratik, Müslüman ülke olması ve bu markadaki üç öğeyi kendi içinde uyumlu bir şekilde birleştirip yaşatması ihtimali büyük. Gelişmeler bu ihtimali işaret ediyor.
Türkiye kendi markasındaki üç öğeden Müslüman olana fazla vurgu yapmaya başladığında o elindeki çok önemli markayı, bu öğeleri birbiriyle uyum içinde yaşatma potansiyeli büyük olan Kürdistan'a kaptırabilir.
Dünya sisteminin bölgemizin düzgün işleyişi için bu bölgede demokratik, laik, Müslüman ülke tanımına uygun bir güce ihtiyacı her zaman vardı, gelecekte de olacak bu. Bu konumun bugüne kadar doğal bir tek yüklenicisi vardı, bu da Türkiye'ye büyük güç veriyordu. Ama şimdi o markaya ikinci bir güçlü aday geliyor ve koşullar böyle giderse Kürdistan o markaya Türkiye'den çok daha fazla yakışır hale gelecek.
(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)