Bangladeş asıllı göçmen bir ailenin çocuğu olan Sultana Tafadar, İngiltere'de bir avukatın gelebileceği en üst düzey makam olan "Queen's Counsel'a (Kraliçe'nin Danışmanı)" atanan "ilk başörtülü ceza avukatı" oldu ve bugünlerde Fransa'da avukatlara yönelik başörtüsü yasağıyla mücadele için uluslararası girişime öncülük yapıyor.
İngiltere'de etnik azınlıktan gelen ve 21 Mart'ta "Queen's Counsel'a atanan ilk başörtülü ceza avukatı" Sultana Tafadar, başkent Londra'daki Old Bailey Mahkemesi'nin tarihi girişinde, karşılaştığı tüm zorluklara rağmen mesleğinin zirvesine yükselme hikayesini anlattı.
Londra yakınlarındaki Luton bölgesinde Bangladeşli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Tafadar, ülke genelinde sadece 1928 avukatın sahip olduğu Queen's Counsel pozisyonuyla, devletlere ve uluslararası kuruluşlara insan hakları ve uluslararası hukuk konusunda tavsiyelerde bulunabiliyor.
Tafadar, bu göreve atanma sürecinin kolay olmadığını, uzun ve zor bir yolculuk olduğunu belirterek, "Queen's Counsel'a atanan kadınların sayısına bakarsanız, sayı o kadar da fazla değil. Sadece 575 kadın Queen's Counsel'a atandı. Siyahi ve etnik azınlık kökenlilere bakarsanız, şu anda atanmış yaklaşık 34 kadın var ve başörtülü kadınlara gelince, sadece 2 kişi varız ve ben ilk başörtülü ceza avukatıyım." dedi.
Bu göreve getirildiği için çok mutlu olduğunu dile getiren Tafadar, "Queen's Counsel olmak her avukatın hayalidir. Bu göreve atanmış olduğum için kesinlikle çok memnunum." ifadelerini kullandı.
"ÇOĞU ZAMAN TERCÜMAN MISIN DİYE SORARLARDI AMA DAVANIN AVUKATI MISIN DİYE SORMAZLARDI"
Tafadar, iş hayatında kadınların, etnik azınlık kökene sahip kadınların ve başörtülü kadınların çeşitli zorluklarla karşı karşıya kaldığına işaret ederek, şunları söyledi:
"Bu işe başladığımda, ceza mahkemesinde başörtülü tek kişi bendim ve mahkemeye giderdim. Çoğu zaman mahkemelerde büyük bir sessizlik olurdu ve kim olduğumdan ve orada ne yaptığımdan tam olarak emin olmazlardı. Sanık olup olmadığımı, çoğu zaman tercüman olup olmadığımı sorarlardı ancak 'Davanın avukatı sen misin?' diye sormazlardı. Yani insanların kim olduğunuz hakkında varsayımlarda bulunduğu, üstesinden gelmeniz gereken zorluklar var. Kabiliyetiniz hakkında varsayımlarda bulunurlar ve bu varsayımları yıkmak zaman alır. Bunlar kariyerim boyunca karşılaştığım türden zorluklar."
"FRANSA'DAKİ AYRIMCI UYGULAMALAR, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İNKARIDIR"
Tafadar, Queen's Counsel'a atanmadan yaklaşık 2 hafta önce Fransa'da Yargıtay'ın "avukatlıkta başörtüsü yasağını ayrımcılık olarak görmediği"ne hükmetmesinin hatırlatılması üzerine, bunun çok üzücü bir ironi olduğunu dile getirdi.
Sultana Tafadar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İngiltere'de Queen's Counsel'a atanıyorum ki bu da benim hukuk mesleğinin ilk yüzde 2'lik diliminde olduğumu gösteriyor. Bu göreve atanma törenimde başörtümü taktım. Diğer avukatlar peruk takıyor ama ben peruk takmaktan muafım. Ancak, kanalın (Manş Denizi'nin) hemen diğer tarafında Fransa'da, avukatların başörtüsü takarak mahkemeye gitmesine, kadınların kapasitelerini ve tam potansiyellerini gerçekleştirmelerine izin verilmediği tamamen farklı bir senaryo var. Bu kadınlara sadece mahkemede değil, hayatın her alanında izin verilmiyor. Spor yapmalarına izin verilmiyor, meslekleriyle kamusal alanda yer almalarına izin verilmiyor."
Fransa'nın bu ayrımcı uygulamalarının, cinsiyet, ırk ve din temelli ayrımcılıklara denk olduğunu belirten Tafadar, "Bu aynı zamanda ifade özgürlüğünün inkarıdır. Yani ihlal edilen birden fazla hak var. Burada olmak benim için bir nebze üzücü çünkü başarımı kutluyor ve keyif alıyor olsam da kanalın diğer tarafında (Fransa) insanların benim keyif aldığım türden fırsatlardan yararlanamayacağını biliyorum." dedi.
"FRANSA'NIN BAŞÖRTÜSÜ YASAĞIYLA MÜCADELE İÇİN BM'YE BAŞVURUYORUZ"
Tafadar, Fransa'daki çeşitli alanlarda getirilen başörtüsü yasağıyla mücadele için uluslararası yasal kampanyaya öncülük edenler arasında yer aldığını belirterek şu ifadeleri kullandı:
"Fransa'nın bu yasalara ve politikalara sahip olduğu gerçeğini vurgulamak için Birleşmiş Milletlere (BM) başvuruda bulunuyoruz ve uluslararası düzeyde neler yapılabileceğini görmek istiyoruz. Bizim de yapmak istediğimiz şey spor kuruluşlarıyla da ilgilenmek. Spor kuruluşlarının, ister Dünya Kupası, ister Olimpiyatlar olsun, herkesin katılma fırsatına sahip olmasını sağlama sorumluluğu vardır ve Fransa, çok yakında olimpiyatlara ev sahipliği yapacak. Hoşgörüyü ve farklı kültürlerin bir araya gelmesini temsil etmesi gereken olimpiyatların, olimpiyatlara ev sahipliği yapan ülkelerdeki farklı bir inancı temsil eden kadınların oyunlara katılmasına izin vermeyi reddetmesi mantıklı değil. İnsanları oyunlara katılmaktan dışlayan, Olimpiyat Oyunlarının değerlerine ve ideallerine aykırı davranan Fransa'nın bu oyunlara ev sahipliği yapmasına nasıl izin veriliyor?"
"KADINLAR PES ETMEMELİ, HEDEFİMİZE ULAŞMAK İÇİN DEVAM ETMELİYİZ"
Sultana Tafadar, dünyanın dört bir yanında farklı ayrımcılıklara maruz kalan ve bu zorluklarla mücadele eden kadınlara yönelik mesajında ise şunları kaydetti:
"Kadınlara, azınlık mensubu olan kadınlara, dinini gözle görülür şekilde yaşamak için tüm bu zorluklarla karşılaşan kadınlara söylemek istediğim şey, şüphesiz karşılaşacağınız zorluklar olacaktır. Ancak, ısrar etmek ve pes etmemek önemli ve bu engeller aşağı inebilecek engeller haline gelebilir. Bir örnek olabilmeyi umuyorum, bunu başarmış olmam, bunun yapılabileceğini gösteriyor. Bazı şeyleri imkansız olarak görebiliriz ancak bu bizim elimizde değil, ne yazık ki, bazı yerleşik yapılar var, tam potansiyele ulaşmamızı engeller ancak hedeflerimize ulaşabilmek için devam etmek ve bunları yerinden sökmek bize bağlı."