Bununla birlikte Orgeneral Koşaner’in geçen cumartesi günü yazılı bir açıklama yaparak bu sözleri sahiplenmesi, “noktası, virgülüne kadar sözlerinin arkasında durduğunu” belirtmesi, en azından bu konuşmayla ilgili hukuki çekincelerimi bir tarafa bırakmama yol açtı.
ÇEYREK ASIRDA GELİNEN NOKTA
Koşaner’in konuşması çok uzun yıllar üzerinde durulacak bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuşmanın hem kamuoyunda hem da asker camiası içinde tartışılacağına, gelecekte hem TSK, hem siyaset, hem de terörle mücadele konusunda kaleme alınacak kitaplarda, akademik çalışmalarda sıkça atıf yapılacak temel bir referans metni olacağına şüphe yok.
Bu konuşmanın taşıdığı önemle ilgili pek çok şey söylenebilir. Herhangi bir pozisyon alma kaygısı duyulmadan büyük bir açıklıkla sarf edilen bu sözlerin en önemli tarafı, TSK’nın çeyrek asırdır PKK’ya karşı cephede yürüttüğü silahlı mücadelede varılan noktanın açık bir özeleştirisini yansıtmasıdır.
Diğer önemli yönü, askerlerin kendi tel örgüleri dışında kalan coğrafyaya, yani sivil alana, siyasetten basına ve diğer bütün kesimlere bakışını en üst düzeydeki komutanın merceğinden birebir göstermesidir.
Ayrıca TSK içinde on yıllardan beri süregelmekte olan bazı davranış kalıpları ve uygulamaların artık terk edilmesi gerektiği konusundaki ciddi uyarıları, yani TSK’nın kendine çekidüzen verme ihtiyacı duyduğu konuları da ayrı bir grupta toplayabiliriz.
Orgeneral Koşaner’in sözleri bir bütün olarak ele alındığında, bu başlıklarda olumlu karşılanması gereken bazı unsurlar olduğu gibi çok ciddi eleştiriyi hak eden bakış açıları ve değerlendirmelerine de rastlıyoruz.
ORDU NEREDE BAŞARISIZ OLDU
Önce terörle mücadele konusundaki görüşleriyle başlayalım. Koşaner’in sözleri, terörle mücadelede hem konsept anlamında hem de uygulamada hâlâ giderilememiş olan zafiyetler, başarısız alanlar olduğunu gösteriyor.
Bir ordu cephede PKK’ya karşı 25 yılı aşkın bir süredir savaşıyorsa ve hâlâ küçük birlik seviyesinde idarede “çok zayıf bir noktada” ise, hâlâ “liderlik sorunları” yaşanıyorsa, “tim komutanları mevzide silah bırakıp gittiği” için bir eski Genelkurmay Başkanı “Biz bu eğitimi yapamamışız, yetiştirememişiz demek” diyor ve bu durumu “rezalet” olarak nitelendiriyorsa, zaten çok ağır bir sorunun varlığını kabul etmemiz gerekiyor.
Orgeneral Koşaner’in sınır birliklerinin daha profesyonel hale getirilmesi ihtiyacından söz ederken, Jandarma Özel Harekât birliklerinin profesyonellik düzeyini Kara Kuvvetleri’nden ileri bulması da dikkat çekicidir.
KAMUOYUNUN AYDINLATILMASI İHTİYACI
Bunun gibi Koşaner’in PKK karşısında ciddi bir zafiyete işaret eden sözleri, sınır karakollarının durumudur. Komutanın bu karakolların tasarım, üslenme ve tahkimatına ilişkin getirdiği eleştiriler, geçmişte çok vahim hataların yapıldığını gösteriyor. Bu durumda söz konusu hataların görülmesinin neden bu kadar geciktiği izaha muhtaç bir sorudur.
Koşaner’in TSK’nın envanterinde kısmen yeni olan insansız hava araçlarının (İHA’ların) kullanıldığı harekâtlarda emir-komuta birliğinin sağlanmasında yaşanan ve “kepazelik” olarak nitelendirdiği sorunlar bir başka vahim duruma işaret ediyor.
Ancak Koşaner’in açıklamaları içinde belki de en vahim olanı, döşenen mayınların işaretlenmeden “başıboş bırakılıp gidilmesi”dir. Burada söz konusu olan insan hayatıdır ve TSK tarafından geçmişte bu konuda sergilendiği anlaşılan -en hafif ifadesiyle- “kayıtsızlık” da affedilebilir gibi değildir.
Bir önceki Genelkurmay Başkanı’nın sözleriyle gün ışığına çıkan bu bilgiler ışığında TSK’nın buradaki sorunların aşılması ve tekrarlarının önlenmesi için ne gibi önlemler aldığı, hangi düzenlemeleri getirdiği ya da getirmeyi tasarladığı konusunda da kamuoyunun aydınlatılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
(Not: Yarın, Koşaner’in asker-sivil ilişkilerine bakışını değerlendireceğiz.)