Oysa KCK davasında elde edilen bilgiler ortaya koydu ki, ortada "paralel devlet" diye nitelenebilecek dev bir yeraltı yapılanması var.
Ben, BDP'nin bu kadar bağımsız adayın seçilmesini örgütleyebilmesinin de yeterince anlaşıldığı kanaatinde değilim. "Şu mahalle şu adaya, şu ilçe şu adaya, şu sokak şuna" gibi bir tanzim yapacaksınız ve bu aksamayacak. Aynı ilden birkaç bağımsız çıkarabileceksiniz. Bu nasıl bir örgütlenmeyi gerektirir?
Seçim döneminde bazı BDP'li sözcüler, "Korucu köylerinden bile BDP'ye tam oy çıkacağı"nı ifade ettiler. BDP ile PKK'nın iç içeliği dikkate alındığında nasıl bir şeydi korucu köyünün BDP'ye oy vermesi? Nasıl olmuştu da korucular BDP'li hale gelmişti ya da BDP-PKK ekseninde bir korucu grubu nasıl hâlâ korucu idi?
Şimdi Çukurca cinayeti ile ilgili arka plan yansıyor medyaya. Çukurca ile ilgili ilk bilgilerde ilk defa "teröristlere milislerin yardım ettiği"ne dair bir bilgi yansımıştı. "Milis" evet, ilk defa seslendiriliyordu. Neydi milis? Dağdaki silahlı güç "illegal ordu" ise şehirdeki gerektiğinde silahlanacak ve gerektiğinde silahlı mücadele yapacak güç milisti. Diyelim Yunan işgaline karşı silahlanan halk gücü, milis güçtü. Peki Kürt sorununda milis güç ne demekti?
Çukurca ile ilgili yargıya ulaşan son bilgiler, teröristlere, korucu ve milis güç desteği olduğu yönündeydi. 3 kilometrelik alana kablo döşemek ve yola 500 kiloluk patlayıcı gömmek, korucu ve milis güç kamuflajı ile gerçekleşmişti.
Acaba böyle bir bilgi devlet nezdinde dikkat çekecek mi ya da nasıl yorumlanacak?
Bir dönem bölgede halk iki güç arasında kalmıştı. Devletin gücü ve PKK'nın gücü. Mezralar bir, devlet adına basılıyor, "PKK'ya yardım ve yataklık yapılmaması" yönünde tehditler geliyordu. Ardından PKK militanları baskın yapıyor, "Devlete yardım ederlerse oğullarının, kızlarının kaçırılacağı, köyün yakılacağı tehdidi"nde bulunuluyordu. Köylü devletle PKK arasında gidip geliyordu. Bu dönemde çok eziyet çekti köylüler.
Sonra ne oldu?
Şimdilerde anlaşılıyor ki PKK, epeyce bir alan hakimiyeti sağladı. Askere alma, vergi toplama, illegal yargı sistemi oluşturma, yani paralel bir iktidar yapılanması... İktidar, gücünü etkin hale getirebilmekse, terör örgütünün belli alanlarda bu etkinliğe ulaştığı kesindir. O alanlarda devlet var mıdır ya da devlet ne oranda geri çekilmiştir, vakıanın doğru anlaşılması için bu sorunun sorulması kaçınılmazdır.
Mesela PKK'nın silahlı kadroları tahmin edilebiliyor ama acaba milis olgusu nedir? Silahlanmış bir yapı mıdır, ne kadarı, hangi ağırlıkta silahlanmıştır?
Mesela, daha vahimi, devlet adına "milis" konumunda olan, yani silahlandırılmış ve maaşa bağlanmış bulunan korucular ne durumdadır? Tehlikeli soruyu sorayım mı? Acaba korucuların en azından bir kısmı, diyelim, KCK-PKK-BDP'nin silahlı ideolojik çalışmaları ile, terörün uzantısı milis gücü haline gelmiş olabilirler mi? Onlara "Bakın bölgede işler tersine döndü. Yarının iktidarı biziz. Şimdiden safınızı belirleyin. Şimdi bizim safımıza geçerseniz, geleceğin şekillenmesinde söz sahibi olursunuz, yoksa sonunuz kötü" gibi bir tehdit söylemi işlemiş olabilir mi? Böyle bir söylem karşısında ne yapar korucular? Acaba bir kısmının iradesi çözülmüş olabilir mi? Ve onlar, devletin hâlâ korucu zannettiği insanlar iken, başka işbirliklerinin içine savrulmuş olabilirler mi?
27 yıllık bir süreçten söz ediyoruz.
Devletin hantal yapısı karşısında bölgede "Gerilla halkın içinde sudaki balık gibi olmalı" mantığı ile hareket eden, halk ile iç içe bir örgütün çalışmalarından söz ediyoruz.
Buna rağmen akıl ve zihin sağlığını koruyan büyük kitleler var. Bu Türkiye için bir imkândır. Gelinen noktada devlet hem bu sağduyu birikimini korumaya hem de bir kesimin zihnini maalesef etkilemiş olan ablukayı kaldırmaya özen göstermeli. Bu arada korucular özel bir çalışmayı gerekli kılıyor.