Korkutarak yeneceklerini sandılar

Eski ceberut devletin milleti ve siyaseti sindirmesinin en büyük yöntemlerinden biri de korkutma politikasıydı. Bu politikadan dindarlar, Kürtler, Aleviler, Gayrimüslimler kısaca bu milletin bütün unsurları fazlasıyla nasibini almıştı.

Kürtler faili meçhullerde kayboluyor, dilleri yasaklanıyor, dindarlar başörtülerinden çekilip yerlerde sürükleniyor, gayrimüslimlerin malları gasp ediliyor, siyaset başını azıcık uzatsa darbe yapılıp devriliyordu.

Kısaca millete de siyasete de nefes alacak bir alan bırakmadılar.

O eski baskıcı, retçi, inkârcı, işkenceci devlet anlayışı çok şükür devletten temizlendi. Ama o anlayış şimdi medya eliyle devam ettirilmeye çalışılıyor. 
***
Medyanın bir kısmı siyaset üzerinde eski jakoben devlet anlayışını devam ettireceğini sanıyor.

Kimisi AYM Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamalarını kılıç gibi siyasete doğru sallıyor.

Kimisi, "Tehlikenin farkında mısınız?" sloganıyla ulusalcı kesimleri "irticacı"ların üzerine salmaya çalışıyor.

Kimisi, "Çözüm süreci denilerek bölünüyoruz, satılıyoruz" klişeleri ile eski 'kanlı' günlerin özlemiyle yanıp tutuşuyor.

Kimisi, "Yolsuzluk var", "Hesap vereceksiniz", "Partiniz kapatılacak" gibi eski Türkiye refleksi ile darağacını bile işaret ediyor.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün 5. Din Şurası'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'de 200 yıldır dinin ve dindarların baskı altına alındığını, kendisinin de senelerdir savunmadan kurtulup ofansif bir duruş için "Özgüven" ve "Cesaret" dediğini hatırlattı.

Dindarların kitaplarla, filmlerle, yazılarla, resim ve karikatürlerle sürekli hakarete ve aşağılamaya maruz kaldığını söyleyen Erdoğan, "Allah'ın izniyle korkmayacağız, geri adım atmayacağız. Defanstan çıkın, artık ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacak, her zaman teşvik edici olacağız" dedi.
Evet, tereddüde düşmeden, diklenmeden dik durarak bu oyunun artık bittiğini anlatmaya devam edeceğiz…

(Aktüel'den)