Korku tüneli...

Baskı, gözdağı, korku...

Hepsi iç içe girmiş durumda!

Suskun bir toplum yaratmanın keyfini sürüyor AKP hükümeti.

Sorunlar yumağı büyüyor, gün geçmiyor ki şehit haberleri gelmesin.

Toplum sindirilmiş bu arada...

Sıcak bir temmuz sabahında gazeteleri okurken, bir haber gözüme ilişiyor:

Son bir yılda Türkiyede 200 bine yakın kaçak göçmen işçi çalıştırıldı...”

İşsizliğin giderek arttığı ülkemiz kaçak işçi cenneti...

Göçmen işçiler evlerde, eğlence sektöründe ve daha pek çok işkolunda çalıştırılıyor düşük ücretle.

İşveren sigorta primi ödemiyor...

Göçmen işçiler sağlık güvencesinden yoksun...

İnsan hak ve özgürlüklerine yakışmayacak koşullarda çalışıyor göçmen işçiler.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri gerçekten düşündürücü.

Son 15 yılda ülkemize 271 milyon yabancı giriş yapmış.

Aynı süreçte çıkış yapan yabancıların sayısı ise 266 milyon kişi...

15 yılda 4-5 milyon kaçak göçmen Türkiye’de kaybolmuş...

Akıl alacak iş değil...

***

Devletimiz, halkını baskıyla, gözdağıyla sindirip, üniversiteli gençlerimizi, aydınlarımızı, gazetecilerimizi terörist yaftasıyla paketleyip zindana atarken, kaçak göçmen işçilerin ayda 250 dolara çalışmasına göz yumuyor.

Burada malı işverenler götürüyor...

Vergi yok, şu yok, bu yok!

Bir sömürü düzeninin daniskası bu!

Burada işyerleri iyi denetlenmiyor ama muhalif gazetelerden sosyal güvenlik müfettişleri hiç eksik olmuyor.

Bizim sınırlarımız yol geçen hanı gibi!

Sığınmacı, kaçak işçi, transit geçiş...

Denetimler yeterli mi?

Yeterli değil!..

Bir de Orta Asya cumhuriyetlerinden ve Kuzey Avrupadan pasaportla gelenler var.

PKK, özellikle Pakistan, Afganistan ve Afrikadan kaçak göçmenlerin Türkiye üzerinden Yunanistana kaçışını düzenleyip büyük paralar kazanıyor.

Elbet bunun yanı sıra uyuşturucu kaçakçılığından da büyük vurgun vuruyor.

Hükümetin gözleri bu olup bitenlere kapalı nedense...

Onlar tehlikeli değil...

Birincil tehlike, gazeteciler, aydınlar, üniversiteli gençler, taş atan 14-15 yaşındaki çocuklar...

***

Delikanlılığın, racon kesmenin ileri demokrasi olarak algılandığı günümüz Türkiyesi’nde, sınırlarımız kevgire dönmüş...

Bakıyorum birileri zıp zıp zıplıyor:

Ordu Şama!

Bakın kaçak göçmen işçilerden başlayıp nereye geldim.

Neoliberalizm bir toplumu tümleştirmez, ayrıştırır.

Sadece bu olsa...

Ülkeleri savaşın içine sokar, halkı yoksullaştırır.

Emperyalizmin gücü buradan gelir... Yoksul halkın için sadaka verir gibi, kömür, kurufasulye, pirinç, şeker, peynir torbaları dağıtırsın, kaçak işçinin sırtından sermayeye milyarlar kazandırırsın.

Sol güçlerin askeri darbelerle yok edilmesini alkışlarsın, iktidara gelince demokrasi kahramanı olarak dolaşırsın.

Emperyalizmin ağababaları, nasıl olsa ilerici-sol demokratik güçleri ezdiğinde, senin işin kolaylaşmıştır.

Sırtını sıvazlarlar, Haydi yiğidim, aslanım diye sana gaz verip, seni seyrederler.

***

İster adına örtülüister örtüsüz deyin PKK terör örgütüyle 30 yıldır savaşıyorsun.

Sahi Kemal Burkay gelmişti İsveç’ten büyük umutlarla...

Şimdi nerelerde bilen var mı?

Ben bilmiyorum!

Olsun bugün Leyla Zana modası var...

İşte böyle...

Kafam karışınca ben de böyle önemsiz(!) yazılar yazıyorum.

Bugünlük idare edin!..

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)