KKTC'de gerçekleri konuşmanın dayanılmaz zorluğu

Bazen siz istediğiniz kadar açık anlatın bazıları "anlamak istemedikleri için sadece anlamak istediklerini anlar", "duymak istemedikleri için sadece duymak istediklerini duyar" ve "görmek istemedikleri için görmek istediklerini görürler".

KKTC'de "kral çıplak" dediğinizde "anlama özürlü" ya da "kesinlikle yanlış anlamaya niyetli" olanlar hemen koro halinde "kralımıza laf söyletmeyiz" diye "kraldan çok kralcılıklarını" binbirinci kez sergilerler.

Oysa "kral çıplak ise çıplaktır". Bunu nereden ve nasıl bakarsanız bakın başka türlü görmeniz mümkün değildir!

Gelelim benim geçen hafta ADA TV'de söylediklerim ve gazetemizin bu köşesinde daha önce de defalarca kaleme aldığım adanın kuzeyinde "hanedan" konusunu çarpıtmak için ellerinden geleni yaptılar.

İlk önce belirteyim: Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ve üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'na saygımın sonsuz olduğunu karşılaştığımız vakitler hem rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız bana "yazılarını ilgiyle okuyorum" diyerek beni onurlandırırken kanıtlamışımdır hem de defalarca özellikle KKTC'nin tanıtımı üzerine konuşma olanağı bulduğum üçüncü Cumhurbaşkanı'na gösterme olanağı bulmuşumdur. Ayrıca yine gazetemizde Kurucu Cumhurbaşkanı ile ilgili olarak yazdığım yazılar en açık kanıttır. Onun için kimse bana "belden aşağı" saldırılarda bulunmasın.

Hele tek meziyetleri "mezarlık, mezarlık dolaşmak olanlar" beni haklarında konuşturmasınlar. Neyse!

Ben "hanedan" derken benim adını yazmadığım şahsiyetler çevresinde kümelenmiş ve onları istismar ederek bir "sistem" yaratmış olanları kastetmekteyim. Yakınları ve diğerleri konusunda daha açık yazmama gerek olmadığı inancındayım. Kimin hangi odada ve hangi görevle oturup, ne işler çevirdiği ya da kimin hangi gece klüpleri ile ne tür ilişkiler içinde olduğu gibi konuları ben "rüyamda görüp" dile getirmedim. Lefkoşa'da, Girne'de, Mağosa'da, Lefke'de ya da Güzelyurt'ta ve de köylerde halk ne anlatıyorsa yani kısacası herkes ne biliyor ve konuşuyorsa bir yazıda toparladım. Aynı içerikler Ankara ve İstanbul'da da biliniyorsa o zaman "yazana kızmak yerine bu anlatılanlar gerçek ise bu soruna el atmak" daha doğru olacaktır.

Ayrıca saygı duymak başka "kimseyi putlaştırmamak da" başka bir olay.

Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'na saygım sonsuz.

UBP Başkan adayı Ahmet Kaşif'te sevdiğim bir insan.

Ancak tüm bunlar konuya yönelik gözlemlerimi okuyucu ya da izleyici ile paylaşmama engel değil. Sokaktaki insanın da her şeyi bilme hakkına yani demokrasiye inanıyorum.

Daha düne kadar UBP anavatan Türkiye ile birebir aynı çizgide bir parti değil miydi? Hatta CTP ve TDP gibi partiler "Türkiye'ye" karşı politika izledikleri için UBP tarafından en sert şekilde eleştirilmiyor muydu?

Peki öyleyse şimdi UBP'nin aslında Türkiye ile hiç bir sorunu olmayan delegesi ve KKTC'nin anavatanını çok seven sokaktaki insanı niçin "sanki Türkiye onların kötülüğünü istiyormuşcasına" bir propagandaya maruz bırakılmakta?

Benim hem KKTC'de hem de Türkiye'de konuştuğum insanlar bana aşağıdaki soruları soruyorlar. Ben de aynen size aktarıyorum:

"Madem İrsen Küçük bu derece kötü bir politikacıydı, o zaman Ahmet Kaşif ona karşı aday olduğunda Derviş Eroğlu niçin tüm gücüyle onu desteklemişti?" diyene ne cevap verebiliriz acaba?

"Bir önceki kurultayda İrsen Küçük için tüm gücünü seferber eden Derviş Eroğlu peki ne oldu da bu kurultayda çok daha fazla bir çabayla İrsen Küçük karşında olan Ahmet Kaşif'i desteklemekte?" diyenlere cevabımız nedir?

"İrsen Küçük tekrar seçildiği takdirde Derviş Eroğlu açısından ne tür bir sorun gündeme gelecekki Türkiye'nin defalarca kendisinden bu parti içi yarışa karışmamasını istemesine rağmen bu derece partisel kavgada taraf bir Cumhurbaşkanı profilini bile göze aldı?" diye soranlar da var.

"Dünya gücü olma yolunda giden Türkiye bu derece kör, bu derece KKTC'de olan bitende habersiz de ne yaptığının farkında olmadan yanlış bir adayı mı desteklemekte inancında Türkiye'nin desteklediği adayı desteklememek için özel çaba gösterenler?" şeklinde sorulara da cevap aranıyor kamuoyunda.

"Bu kavga partiye zarar veriyor. Bu kavga Türkiye-KKTC ilişkisine zarar veriyor. Bu kavga vatandaşa bir yarar sağlamıyor. Peki o zaman tüm ortada olan gerçeklere rağmen bu derece "hırslı" bir şekilde "ne olursa olsun benim olsun" çırpınmasının asıl nedeni ne?" diyene kızacak mıyız şimdi?

Evet bu sorulara daha bir çok başka soruyu da ekleyebilirim.

Ben bana sorana kendi bildiğim kadarı ile cevap vermeye çalışıyorum.

Sizin cevabınız var mı?