KKTC ve anavatana karşı "dedikodu" yayanlar

Salı Günü Sabah Gazetesi'nde baba dostu ve değerli büyüğüm Yavuz Donat yazınca öğrendim.

30 Ocak 1921 tarihinde o zamanların Diyarbakır milletvekili Kadri Ahmet Bey Meclis'e bir kanun teklifi vermiş.

"Tezviratın (yalan, dolan, iftira ve arkadan konuşma - anlamına geldiğini de Yavuz Donat'tan öğrendim) kanun çıkarılarak yasaklanmasını" talep etmiş.

Yine değerli büyüğüm Yavuz Donat'ın bize aktardığına göre Meclis kanun teklifini komisyona göndermiş. Komisyon raporu Meclis'te görüşülmüş. Hatta kaynağını bile sunmakta Yavuz Donat: "TBMM Birinci Dönem Tutanakları...Cilt 7...Sayfa 320...Sayfa 439...".

Yavuz Donat'ın yazısını okumak isteyenler için de link sunayım: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/donat/2012/11/27/dedikodu.

Ne dersiniz? Aslında KKTC'de bizim böyle bir kanuna acilen ihtiyacımız yok mu?

Bizim adada da bazı "Edi ile Büdü'ler" geçmişte "bugün Türkiye'de hesap verenlerden" aldıkları desteklere güvenerek Kıbrıslı Türklere az mı çektirdiler?

Bu "Edi ile Büdü'ler" değil miydi, "kendilerini en milliyetçi ilan ederek" milliyetçiliği bile kendi çıkarları için istismar ederek insanları "korkutmaya" çalışanlar?

"Korku imparatorluklarının edebiyen var olacağını sanarak" kimini "Rumcu", kimini "anavatan düşmanı", kimini "komünist" ve benzeri şekilde ürkütmeye çalışanlar bu ülkenin demokratlarına yeterince çektirmediler mi?

Daha düne kadar "yalakalığını gönüllü olarak" yaptıkları TC kurumlarından yüz bulamayınca şimdi de kendilerinin gerçek yüzünü teşhir edenleri söz konusu kurumlarla "içli, dışlı" olmakla suçlayacak kadar gülünç halde olduklarının bile farkında varamayan bu değişen demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ne ayak uyduramayanlar artık "anavatanı savunuyoruz" derken "anavatanın yöneticllerine ve kurumlarına karşı" bir savaş açtıklarının farkedildiğini farkettikçe iyice "ne yapacaklarını bilememekteler".

TBMM'nin 1921 yılındaki Diyarbakır milletveklili Kadri Ahmet Bey'in önerdiği kanun KKTC'de olmalıydı aslında.

Yalan, dolan, iftira ve her türlü "çirkin" çamur atma alanlarında eski deneyimleri olan bu kişiler KKTC'de çok dile getirilen "dedikodu" yayarak varlıklarını sürdürmeye çalışmakta ve bu şekilde o eskiden estirdikleri "korku imparatorluğu havasını" yaşatabileceklerini sanmaktalar.

Türkiye'de ise "korku imparatorluğunun" sorumluları yargılanıyorlar artık.

1960'ların, 1971'lerin, 1980'lerin ve 28 Şubat'ların bir gün hesabının sorulacağını düşünmemiş olanlar şimdi sanık sandalyesinde oturmaktalar.

Onların KKTC'deki "Edi ile Büdü'leri de" akıllarınca masum milliyetçi çevreleri ve anavatanı gerçekten seven insanları "anavatana ve anavatanı temsil eden makam sahiplerine" karşı kışkırtarak akıllarınca "yangından mal kaçırmaya" çalışmaktalar.

Bunu yaparken de sürekli daha fazla çamur atmaktalar.

Diyarbakır milletvekili 1921 yılında değilde şimdi yaşasaydı ve bu "Edi ile Büdü'leri" ve de dedikoduları nasıl yaydıklarını görseydi sanırım aynı kanun tasarısını Lefkoşa'da Meclis'e sunardı.

Dedikoduya karşı değil ama medyaya yönelik "etik dışı" faaliyetler ile ilgili aynı Türkiye'de olduğu gibi düzenlemelere ihtiyaç yok mu bizde de?

Demokrasinin beşiği diye tanımlanan AB ülkelerinde, örneğin Almanya'da demokrasi düşmanlarına yönelik Anayasal önlemler var ve bu sayede hiç bir insanın onuruyla oynaması mümkün değil "Edi ile Büdü" gibi "kafatasçı" Hansi ile Willi'nin!