Kızımı saracak kefen bile bulamadım



Doğa Gayrimenkul’ün Yönetim Kurulu Başkanı Ari Duek ile gerçekleştirdiğim internet röportajını hurriyet.com.tr’de okuyabilirsiniz. Bu da benim elimden gelen... Doğa Gayrimenkul’den gelen 20 bin lira, kızını, evini barkını, her şeyini kaybeden kanalizasyon işçisi Sıddık Karakaş’a gidecek...

ARİ DUEK RÖPORTAJI

SIDDIK KARAKAŞ FOTOĞRAF GALERİSİ

*  Sıddık Karakaş... Başınız sağ olsun...http://preview.hurriyet.com.tr/preview/image.aspx?picid=14802498
- (Ağlıyor) Evet, Rümeysam daha henüz 15 yaşındaydı, en büyük kızımdı benim. Ben çıkardım cansız bedenini enkazdan. Mutfağın kirişi başına düşmüş, yüz üstü yatıyordu yavrum. Kızım, evim barkım, her şeyim gitti. Şimdi çadırda yaşıyoruz.

*  Deprem olduğunda siz neredeydiniz?
- Pazarları kabristana giderim. O gün de gitmiştim. hanım ve dört çocuk evdeydi. Normal bir pazar günü. Biri yirmi geçe, dünya başımıza yıkıldı. Tabii hemen geri eve koşmaya başladım. İnanılır gibi değildi, ben hızla koşarken, sağımda solumda binaların çöktüğünü görüyordum. Manzara akla ziyandı. Sirenler çalıyor, ortalık toz duman, beni evde nelerin karşılayacağını bilmiyorum. Elim kalbimde sadece koşuyorum. Molozların, enkazların üzerinden atlaya atlaya. Sonunda vardım eve. Ev ağız alışkanlığı, ev-mev yok ortada. Çökmüş, tamamen çökmüş!

BABA YARDIM ET

*  Kaçıncı katta oturuyordunuz?
- Beş. Karımın ve çocuklarımın adlarımı bağırıyorum yüksek sesle, boğazım yırtılırcasına. Bir yandan da, “Allah’ım bana yardım et” diye dua ederek, enkazların üzerine atlıyorum. Panik, korku, umut hepsi bir arada. O sırada, birden, molozların tepesinde benim ufaklığı gördüm. Üç yaşında daha, adı Hayrünisa. Öylece donmuş duruyor. Mucize resmen. Deprem sırasında o dışarı fırlamış. Koştum aldım onu. Yandaki enkazın üzerine koydum. Şoktaydı, sarıldım, ağlamaya başladı. “Bir yere kaybolma, burada bekle beni” dedim, “Anneni, ablalarını, abini bulayım.” Sonra geri döndüm bizim oraya. Oturmaya bile kıyamadığımız misafir odamızdaki koltuğu gördüm, ortada duruyordu. Peki ya çocuklarım, bizim hanım? İsimlerini bağırıyorum, haykırıyorum...

*  Yardım eden var mıydı?
- O sırada akrabalar geldi. Sonra bir ses duydum. “Mevlüde?” diye diye yeri eşelemeye başladım. İki metre filan enkaza girdim. Aman Allah’ım resmen biri var, inleme sesi geliyor çok şükür, hayatta. Ama bir de ne göreyim, eşim değil! İkinci katta, yatalak yaşlı bir teyze vardı, oymuş, onu çıkardık. Sonra 12 yaşındaki kızım Sümeyya sesimi duymuş olmalı ki, “Babaaaa, yardım et buradayız” dedi. Aman Allah’ım dünyalar benim oldu. Çok uğraştık ama ağlaya ağlaya onları da çıkarabildik. Kirişle çekyat arasında bir boşluk oluşmuş, karım Mevlude, kızım Sümeyya ve oğlum Yusuf Taha oraya sıkışmış. Birbirlerine sarılmışlar, bekliyorlar. Hanım baygındı, Yusuf Taha annesinin kucağındaydı, Mevlüde de yanlarında.

*  Sonra?
- Onları yaralı çıkardık ama Allah bana onları bağışladı. Bir tek Rümeysa eksik. Büyük kızım. Onu da buluruz gibi geldi. Bir yerlerdedir. Böyle deyip duruyorum kendime. Arıyoruz, oraya bakıyoruz, buraya bakıyoruz, yok. Rümeysa o sırada kendi odasında bilgisayar başındaymış. Ama bina yıkılınca neresi hangi oda anlayamıyorsun. Derken onu da bulduk. Yüz üstü yatıyordu. Ben yine de onu çevirirken dua ediyordum, “Belki hayattadır” diye. Ama yok. Cansızdı. Mutfak kirişi tepesine düşmüş, yavrucuğum orada can vermiş.

ARTIK HİÇBİR ŞEYİMİZ YOK

*  Kim çıkardı onu?
- Ben. Kızımın cansız bedenini ben aldım o toz toprak içinden. Kucakladım çıkardım enkazdan. Su yok, hiçbir şey yok. Kefen bile yok. Bulamadık çocuğu saracak bir şey. Yıkayacak hoca bile bulamadık. Bir gece cansız bedeni öylece yanımda yattı. Soğuk buz gibi betonda. Bir gün sonra defnedebildik. Tarifsiz bir acı bacım. Bir de, o en büyük kızımdı. Bütün zorlukları en çok yaşamış olandı. Ben tam kadro almıştım, kanalizasyon işçisi olarak göreve başlamıştım. Biraz olsun hayatımız düzene girmişti. Ondan önce eve, et bile getiremiyordum. Geceleri aç yattığımız çok oldu. “Baba ne zaman et getireceksin?” diye sorardı. Çaresizlik işte, utanırdım, “Sabret kızım” derdim. O da Allah için iyi huylu kızdı, sabrederdi. Tavuk kırıntısı getirdiğim zaman, sevinç içinde balkona çıkar, “Babam et getirdi eve” diye bağırırdı. Keşke ona et yedirebilseydim. Ama artık yok, gitti. Daha ne anlatayım ki başka? Evimiz yok, barkımız yok, artık hiçbir şeyimiz yok.