Diyanete dair her şeyi bilip de, bu bilgi doğrultusunda hareket etmeyen kişiler için Cenab-ı Allah, yukarıdaki tabiri kullanır…
Anlayana, bundan daha ağır bir ifade olamaz!...
Doğruyu veya gerçeği ayan-beyan bildiği halde bunu saklayan; çıkarlarına dokunacak diye etliye sütlüye karışmayan birini Ebu Cehil’den ayıran nedir?
İkisi de putperest değil mi?
Parasını, malını, mevkiini veya makamını her şeyin üstünde tutan bir anlayışın, putperestlikten farkı var mı?
Zaaflarımızın ve ihtiraslarımızın bizi sürüklediği yer maalesef işte orası!…
14 asır önce, Bedevilerin helvadan yapıp taptıkları, acıkınca da yedikleri putların yerini bugün; ellerimizle kıymetlendirdiğimiz makamlar, mevkiiler almış!...
O koltukları kaybetmemek, menfaatlerimize dokundurtmamak için yapmadığımız rezillik kalmıyor!...
Tarihi sürece baktığımızda; bütün peygamberlerin böyle durumlarla mücadele etmek üzere görevlendirildiğine şahit oluyoruz…
Bir şeyi putlaştırdığınızda aklınız kontrolden çıkar…
Akıl elde yoksa; insanın doğruyu ve gerçeği bulma şansı kalır mı?
Putlaştırma meselesinde öyle garip noktalara geldik ki!...
Kimi şeyhini, kimi liderini, kimi hocasını putlaştırmış…
Kimi de Hz. Peygamberi putlaştırmakla meşgul!...
“De ki, ben de sadece sizin gibi bir insanım” ayetine ve kendisinin de, “Ben yalnızca bir kulum. Beni de Meryem oğlu İsa’yı yüceltip uçurdukları gibi yüceltip uçurmayın” demesine rağmen!...
Haksız yere yücelttiğimiz ve yok yere değer verdiğimiz şeyler yüzünden hayatı cehenneme çevirdiğimizin ne zaman farkına varacağız?
Niyetinizin halis olması, gayri meşru davranışlarınızı asla haklı çıkarmaz…
Bala konan sinekler gibi, tertemiz değerleri kirletmekten sakınmaz olduk…
Her tarafa çamur atmaktan, her tarafı pisletmekten kimse imtina etmiyor!...
Tam tersine bir yarış halinde herkes!...
Kişisel menfaatlerin her zaman öncelikli tutulması ve toplumsal değerlerin ötelenmesi cahiliye devri ile bugün arasında çok fazla bir şeyin değişmediğini gösteriyor…
Peygamberimizin örnekliği saçıyla sakalıyla, kılık ve kıyafetiyle değil; ondan çok daha öte ahlaki duruşu ve insanlarla kurduğu ilişkilerdedir…
Allah’ın ayetlerle de açıkladığı bu husus, bile bile niçin ihmal edilmekte?
- “(Ey Rasul!) Sen, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi…” (Ali İmran/159)
- “(Ey Rasul!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et… (Nahl/125)
Müslümanlık iddiasında bulunanlarının göz ardı edecekleri şeyler mi bunlar?
Nobranlık bir müslümanın vasfı olabilir mi?
Cehaletin dip noktası olan bağnazlık bir müslümana yakışır mı?
Türkçesi “Allah dostu” demek olan evliyalık, sakalla-sarıkla, kılla-tüyle olmuyor…
Her türlü haksızlık ve zulüm karşısında, Allah’ın yolundan sapmamakla, mazlumun yanında durmakla, ona sahip çıkmakla oluyor…
- Yolda gördüğü bir garibana bir günlük nafakasını veren Ayşe teyzenin;
- “Acil kan aranıyor” ilanını duyar duymaz kan vermeye koşan Tolga’nın;
- İşleri kesat giden esnaf komşusuna o istemese de el uzatan Mehmet Usta’nın;
- Lokantada yan masadaki öğrencilerin hesabını da habersizce ödeyip giden Emekli Hasan Abinin;
Allah dostu olabilmesi için sarık, sakal veya cübbe mi lazım?
Allah ile aldatanları, yani Allah’ın dini üzerinden insanları kandırıp bu durumu geçim kapısı yapanları açık bir şekilde lanetliyor Kur’an!...
Böyle bir onursuzluk göz ardı edilebilir mi?
Ama, ediliyor maalesef!...
Rızkın ve nimetin sahibi biz değiliz… Sahibi Allah’tır…
Biz sadece kullanıcıyız…
Kitabın her sayfasında, o nimetler için “ihtiyaç gözeterek paylaşın” emri var…
“Bana ulaşacak kapıyı ancak böyle açabilirsiniz” uyarısı var…
Kimin malını kimden esirgiyorsunuz ey evliya kılıklılar?
“Vermek” başkalarına, “almak” da size mi farz?
Sorumsuzluk, ayrımcılık, tedbirsizlik ve akıl dışılık bu dinin en başta reddettiği şeyler…
“Sarhoşken ne dediğini bilmiyorsun, o yüzden namaza yaklaşma!” diyen Rabbimiz, ne dediğini anlamadan okunan Kur’an ile, ne dediği anlaşılarak okunan Kur’anı bir tutar mı?
Yaratılan her varlığa sevgi ve merhamet ile yaklaşmayan, uydurma bilgiler ile dinin külliyatına ekleme yapanlara, asıl mesajların üstünü örtmeye çalışanlara; ortada açık ayetler dururken, geleneğe ve rivayete bakmayı tercih edenlere, rüzgara göre yelken açanlara, “Kitap Yüklü Merkep” demeyip de başka ne desin Allah?